Temizlikçiden Al Haberi
Hepimizin de hatırlayacağı gibi, bir dönem televizyon programları vardı; “Çocuktan Al Haberi” diye. Bir yarışma programıydı bu. Eğlenceli şekilde çocukların, sorulan sorulara cevap vermesi beklenirdi. Çocuklar daha küçük yaşlarda oldukları için yalan dolan bilmez, her şeyi olduğu gibi anlatırlar. O sebeple haberin doğrusu çocuktan alınırdı. Çocuklar hep masumdur, yapmacık bilmezler. Ondan dolayı böyle bir cümle kullanılırdı.
Bu yazımda kullandığım başlık ise geçen haftalarda yaşadığım bir olaydan esinlendi. “Temizlikçiden Al Haberi” başlığını, bir temizlik görevlisi ile aramızda geçen diyalog sonrası kullanıyorum.
Geçen haftalarda termaliyle ve yeşil dokusuyla, bir yandan Marmara’ya kıyısı olan Yalova’nın en büyük ilçelerinden Çiftlikköy’ü ziyaret ettim. Tarihi ve turistik özellikleriyle dikkat çeken Çiftlikköy’ün geçmişi oldukça eskiye dayanır. Helenistik ve Roma döneminden bu yana yerleşim yeri olan Çiftlikköy’ün ilk adı Pylai’dir. Ayrıca Çiftlikköy’de fidancılık oldukça yaygındır.
Sabah saatlerinde ulaştığım ilçede biraz keşif yapmak adına gezinti yaptım. Her zaman gündeme getirdiğim ve en çok da üzüntü duyduğum şeylerden biri, yerlere çöp atılması ve çevrenin kirletilmesidir. Hızını alamayan çevreyi kirletenler, sokaklardaki mazgalların içini çer çöple dolduruyor. Bir kamu kurumunun çevresinde yer alan yağmur suyu mazgalı da çevreyi kirletenlerden nasibini almıştı. Sigara izmaritleri, naylon poşetler, meyve suyu ve teneke kutular… Mazgalın içi dopdoluydu.
Her zaman olduğu gibi yüreğim burkuldu ve üzüldüm. Biz neden temizlik konusunda bu kadar duyarsızdık? Kamu binasının çevresi neden böyleydi? Orayı temizlemesi gereken bir görevli de mi yoktu acaba?
Bütün bunları düşünürken, birden karşıma sokakları ve kaldırımları süpüren bir temizlikçi çıktı. Ülkemizin hemen her yerinde böyle sokakları, boş arazileri süpüren belediye personeli vardır. Hatta bazı belediyelerde korkunç sayıda temizlik görevlisi bulunur. İnsan duyunca hayret içinde kalıyor.
Çiftlikköy’deki temizlik görevlisi yanıma geldi, ayaküstü kendisiyle biraz sohbet ettik. Samsun Çarşambalı olan bu ağabeyimiz, bir temizlik görevlisi değil adeta bir filozof gibiydi. Uzun yıllar gemilerde çalışmış, bu vesileyle yurtdışına çıkmış ve uzunca bir süre Avrupa’da bulunmuş. Fransa’dan, Almanya’dan, İngiltere’den, Hollanda’dan ve İtalya’dan bahsetti. Oralarda yaşayan insanların sokakları kirletmediğini ve çevrenin çok temiz olduğunu anlattı.
Gemiciliği bıraktıktan sonra Çiftlikköy Belediyesi’nde çalışmaya başladığını, sokakları süpürmek için görevlendirildiğini söyledi. “Bir dokunduk, bin ah işittik” derler ya, tam da öyle oldu. Bundan sonrasını ondan dinleyelim:
“Ben epey zamandır burada sokakları süpürüyorum. Çoğu zaman insanlarla olumsuz şeyler yaşıyorum. Bir seferinde otobüs durağındaki izmaritleri toplarken arkamdan birisi çöp attı. Döndüm, şık giyimli bir hanımefendi. Ona ‘Neden yere çöp atıyorsunuz, üstelik arkam dönükken? Bu yaptığınız doğru değil’ dedim. Hanımefendi suçunu bastırır şekilde şunları söyledi: ‘Senin işin süpürmek değil mi? Ben atacağım, sen süpüreceksin. İşini yap, benimle çene yarıştırma.’ Hayret içinde kaldım. Attığı çöpü temizledim, uzaklaştım.”
Bu şekilde çok olayla karşılaştığını söyledi. Kamu binasının çevresindeki mazgalı sordum; “Oranın temizlik görevlisi var, onun temizlemesi lazım ama maalesef hiç temizlediğini görmedim” dedi.
“Kimse benim yurtdışında bulunduğumu bilmiyor. Orada gördüğüm insanların çoğunun bir din derdi yok ama temizliğe gösterdikleri hassasiyeti anlatamam. Biz Müslümanız ve temizlik dinimizin emirlerinden biri. Müslüman olduğumuz halde temizlik anlayışımız ortada. Ya Müslüman olmasak nasıl olurduk, tahayyül edemiyorum” diye ekledi.
Kısa sohbetimizde bize hayat dersi veren bu Samsunlu belediye temizlik görevlisi, toplumun haline üzülüyordu. Son cümle olarak benim de yıllardır söylediğim bir şeyi ifade etti: “Bu toplumu eğitimle de düzeltemezsiniz. Bu bambaşka bir şey. İnsanın içinde olması gereken bir duygu. Eğitimle verilebilecek bir şey değil.”
Çok doğru söylüyordu. Bugün ülkenin neresine giderseniz gidin, her yerde sigara izmaritleri, pet şişeler, ambalaj atıkları, naylon parçaları… Sadece yolları, sokakları değil; piknik alanları da çer çöpten geçilmiyor. Fabrikalar nehirleri, gölleri, göletleri atıklarıyla kirletiyor. Kirli atıklarla denizler bile kirletiliyor. Üstelik buna sebep olanlara hiçbir yaptırım yok.
Kirletmek bizde adeta bir alışkanlık olmuş. Neredeyse yerlere çöp atmayı maharet sayar hale gelmişiz. Temizlik görevlisi abimiz daha neler anlattı, anlatsak ciltler dolusu kitap olur. Sokakları süpürdüğü anda balkondan çöp atanlardan da bahsedince “Yok artık” dedirtti.
Velhasıl kelam; bu çevreyi temiz tutma alışkanlığını nasıl kazanacağımızı toplum olarak merakla bekliyorum. Her yerin pırıl pırıl olduğunu görmeye, bu gidişle ömrümüz yetecek mi, bilmiyorum.