28.09.2015 11:26:32

İlhan Beyazal

 “Her medeniyetin tarihi bir geçmişi ve yapısında bulunan unsurların oluşturduğu bir dış yüzü vardır. Buna bağlı olarak efsaneler oluşturan insanlar Allahın yaptığı dünyaya karşı  insanın yaptığı dünyadan ibarettir.Yani insanın tarihe karşı yaptığı bir tarihtir.Tarihsel gerçekliği yoktur fakat insanın idealinin  konusudur. Gerçekliği yoktur ancak hakikatlere sahiptir. Tarihin aksine gerçek fakat hakikat değildir”. Diyordu ünlü İranlı sosyolog Ali Şeriati.

Modern dünya’da, imparatorlukların dağılması ve ulus devletlerin oluşması ile paralel olarak şekillenirken ulus devletler kendilerine oluşturdukları tarih, efsane veya mitlerle bir ulus, bir kimlik oluşturma çabası içerisine girmiştir. Bu çaba Ernest Renan ın “ulus geçmişi unutmak üzere kurgulanır, geçmişi hatırlamak ulusları etnikleştirir”.sözleri ile farklı bir anlam kazanır tam bu noktada bunların örneklerini dünyada farklı devletler üzerinden görebiliyoruz. Amerika nın 1779, Fransa nın 1789,Türkiye nin 1919 dan sonra ele alınması ve Türkiye örneğinde olduğu gibi Osmanlı sonrası oluşan cumhuriyet döneminde tarih ve efsaneler kavramı 1919 itibari ile başlamıştır. Ergenekon destanı ve orta Asya Türk tarihi redd-i miras olarak Osmanlıyı tarihini kabul etmemenin alternatifi olarak bir ulusun inşası sürecinde topluma dikte edilmiştir.

Uluslaşma kavramının Fransız ihtilali sonrasında toprak ve kan temelinde inşa edildiğini düşünecek olursak cumhuriyet döneminde diğer devletlerden farklı olarak ikisinin de dönemsel olarak gözlemlendiğini söyleyebiliriz. Misak-ı milli sınırlarının oluşturularak o sınırlar içerisinde kalan toprak üzerinde yaşayanların aynı ulusun vatandaşları olarak adledilmesi ve beraberindeki süreçte oluşturulan mitler ile kan temeline evrilen bir ulusçuluk kavramı Türkiye deki ulus inşa sürecini diğer devletlerden farklı kılmaktadır.
Türkiye deki ulusçuluk faaliyetleri 1919 başlamak ile beraber 1920 de kabul edilen misak-ı milli kararları ile toprak temelli (vatan) bir anlayıştır. Toprak temeli üzerinden ulus inşası devam ettikçe zamanla etnik kökenlerin araştırılması ihtiyacı doğmuştur. Bu araştırmalar ulusların tarih bilincini doğurmuş ve etnik temelli sorular ile cevaplar bulmaya çalışmıştır. Daha öncede belirttiğimiz efsaneler işte tam da bu noktada ulus inşasında redd-i mirasın alternatifi olarak ortaya çıkan ulusun suni bir geçmişini oluşturmuş ve tarihsel olarak da besleneceği bir kaynak olmuştur.
Bu ulus inşası süreci geldiği son noktada kitlelerin kendilerine aşılanan kimlik olarak, vatandaşlık veya yurttaşlık kavramlarını beslendikleri kaynaklar itibari ile yorumlamaları Türkiye de cumhuriyet sonrası ortaya çıkan ulusçuluk paradigmasının yeniden şekillenmesinin gerekliliğini ortaya koymuştur. Kürt Meselesinin 1995 sonrası bir “Kürt ulusal hareketi” ne evrilmesi bu paradigmanın temelden yeniden ele alınmasını gerekli kılmıştır ulus devlet üzerine yapılacak ve yapılması gereken bütün değerlendirmeler de bu durumun göz önüne alınarak değerlendirilmesi sağlıklı tespitlerin yapılmasını sağlayacaktır. 

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.