20.05.2015 11:20:45

Mehmet Doksanbir

 Ülkemiz birçok açıdan yaşanması zor bir ülke. İnsanımızın zihinsel kodları bazen insanlığı dumura uğratır mahiyette. Sentezci, kalıpçı, şekilci, tek tipçi insan anlayışımız sebebi ile birçok açıdan yaşanması gayet zor bir memleketimiz var. 

İslam, kadın ve Türkiye başlıklarını ardı ardına kullandığımızda aklımızda hiç de o kadar güzel anılar oluşmuyor. Osmanlı mirası bu konuda sıkıntılar arz etmekle birlikte Cumhuriyet döneminde geliştirilen hayatın ve insanın değişikliğini esas alan projeler pek çok sahada Müslüman kadını kendine “öteki” ilan etmiştir. İlk yapılan yenilikler içerisinde gösterilebilecek uygulama kadının kıyafeti konusunda olmuştur. Tarihi süreç içerisinde zaman zaman bu konularda değişiklikler meydana gelmiş olsa da genel olarak aynı durumla yüzleşmekten hala korktuğumuzu söyleyebiliriz. Örneğin hala yasalaşamayan kılık-kıyafet yönetmelikleri. Hala Merve Kavakçı idealinin ütopya olarak görülmesi ve bu konuda çalışma yürütülmemesi.

Türkiye’de din dediğimizde resmi olarak düşünürsek akla ilk gelen Diyanet oluyor. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yürütülen “kadınların ve çocukların camiye gelmesi” projelerinin ne yazık ki altyapısı bulunmuyor. Bunun bir sebebi olarak Diyanette kadınların çok fazla söz hakkına sahip mevkilere getirilmemesi yatıyor. 

Kadınların ibadet etme alanları sınırlı olmakla birlikte, ibadet için gerekli olan abdest şartını yerine getirmeleri için uygun alanlar oluşturulmuyor. Kadının ibadetinin değersizliğini görebiliyoruz toplumumuzda. Yüzyıllar ciddi teknolojik gelişmeleri yarıştırırken, bizim camilerimiz hala kendi içlerindeki anlamsız kalıplaşmayı aşamamaktadır. Eski camiler de görüldüğü halde, yeni camilere de bu olayın yansıtılamaması gayet can sıkıcı. Eşinizle, kızınızla, annenizle yapacağınız herhangi bir gezme durumunda, namazın kazaya kalması engeli ile karşılaşabiliyorsunuz. Evet, belki namaz kılma yerleri müsait olabiliyor ancak abdest alma durumu söz konusu olduğunda, büyük şehirlerimiz dâhil, kadının hiç düşünülmediğini görüyoruz.
Kalıpçılığımızın en bariz örneklerini görebiliyoruz Müslüman kadın üzerinde. Örtünmenin bazı çevreler tarafından hala geri kafalı ve gericilik olarak nitelendirilmesi sonucunda Müslüman kadın toplum içerisinde statü ve değer kaybına maruz bırakılmaktadır. Kişiliği, kabiliyeti, nitelikleri değil, dini inancının gereği örtüsü ile değerlendirilen kadınlar, örtü sembolüne yüklenen olumsuz ifadeler ve uygulamalar, kendini gerçekleştirmeleri yönünde önlerine ciddi engeller çıkartmaktadır.  

Türkiye’de Müslüman kadın kimlik savaşı vermektedir. Eğitim konusunda ve kamusal alan zırvalığı konusunda önüne konulan engellerin kaldırılmış olması daha tazeliğini korumaktadır. Kıyafetine savaş açılan, hayat tasavvuruna savaş açılan kadın, kendini ifade edebilecek platformları yeni yeni bulmaktadır. Hala birçok noktada hayat tercihlerinden dolayı eleştirilmektedir. Kıyafeti değersizleştirilen ve bilinçsiz çevrelerce değiştirildiği halde yine farklı değerlendirilen bir baskıya maruz bırakılmaktadır Müslüman kadın. 

Ülkemiz tarihi adına kadının yaşadıkları devasa bir literatür oluşturmaktadır. Kendi içerisinde sıkıntılı süreçler yaşayan Müslüman kadın, adapte edilmek istendiği hayat standartları noktasında da sıkıntılar yaşamıştır. Birçok kez kendini ifade problemi yaşamız, çoğu kez sorunun kaynağı olarak görülmüş ve hiç kendi mecrasında değerlendirilmemiştir. 

Türkiye’de Müslüman kadın olmak zor, sıkıntılı ama elbet yol açılır, hak sahibi hak ettiğini alır.

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.