Son yıllarda ülkemizin huzuru ve geleceği adına “Terörsüz Türkiye” hedefiyle yola çıkan siyasetçiler, önemli adımlar atmakta ve bu hedefi gerçekleştirmek için ciddi gayret sarf etmektedirler. Ancak bu çabanın toplumsal karşılık bulması, yalnızca atılan stratejik adımlara değil, aynı zamanda kullanılan siyaset dilinin halkın vicdanıyla uyumuna bağlıdır.
Türkiye’nin her köşesinde terörün bıraktığı izler hâlâ tazeliğini korurken, bu acıları yaşamış insanların hassasiyetleri de son derece doğal ve saygıyı hak eden duygulardır. Evlatlarını, eşlerini, yakınlarını teröre kurban vermiş ailelerin acısı, sadece tarihsel bir bilgi değil, toplumun ruhuna kazınmış canlı bir yaradır. Bu yarayı görmezden gelen her yaklaşım, ister istemez milletle devlet arasındaki duygusal bağı zayıflatma riski taşır.
Bu nedenle siyasetçilerin, terörle mücadele söylemlerini oluştururken;
Acıyı yaşamış insanların duygularını hisseden,
Onların yaralarını kaşıyan değil saran,
Ayrıştırıcı değil birleştirici,
Öfkeyi körükleyen değil adalet duygusunu güçlendiren
bir dil kullanmaları hayati önem taşımaktadır.
Gerçek anlamda terörden arınmış bir Türkiye, ancak halkın hissiyatını dikkate alan, empatiyi merkezine alan ve toplumsal barışın gerekliliklerini doğru okuyabilen bir siyaset anlayışıyla mümkündür. Siyasetin gücü, sadece uygulanan politikalarda değil, o politikaların milletin gönlünde uyandırdığı karşılıkta gizlidir.
“Terörsüz Türkiye” söylemi, ancak milletin acısına saygı duyulduğu zaman güçlü bir anlam taşır. Bugün ihtiyaç duyduğumuz şey, hem terörle mücadelede kararlılığı hem de toplumun hassasiyetlerini kuşatan bir siyaset dilini birlikte taşıyabilmektir.
Mustafa Kaplan
Terörsüz Türkiye, Doğru Siyaset Dili, Halkın Acısı, Empati, Toplumsal Barış, Terörle Mücadele, Mustafa Kaplan, Köşe Yazısı, Siyaset Üslubu
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.