18.10.2014 16:59:28

Mehmet Doksanbir

 Okullarımızda tarih dersleri okutulmaktadır. Bugünün yetişkini ilk ve orta öğreniminde ve üniversite eğitimi alan, üniversitede tarih dersleri görmüştür. Birçok ders, konu için bunu söyleyebiliriz ancak özellikle tarih derslerinin bireye kattığı değer üzerinde tartışmak gerekmektedir. Genel itibari ile savaş tarihinden ibaret olan tarih dersleri ya çok ciddi şekilde resmi ideoloji eksenli gidişat içerisinde ya da özden uzak, şunun maddesi, şunun yapılış tarihi şeklinde sunulmaktadır. Tarih derslerinin formatı savaş, anlaşma, antlaşma, yapılan müzakerelerin maddeleri ve yapılış tarihlerinin anlatılması ve bireyin hayatına değer katacak birçok sosyal, kültürel, entelektüel donanımın pas geçilmesi şeklinde tezahür ediyor. Bu tarih anlayışı ne kadar makul, mantıklı, faydalı ve gereklidir? Bu şekilde tarih eğitimi alan insanların tarih bilinci hangi düzeydedir? Bu formatta tarih derslerinin sosyal hayatla yakınlığı nedir? Bireyin tarih içerisinde yaşananlarla irtibatı ne kadar kurulmuştur?

Birçok soru sorabiliriz ve sorulan birçok sorunun yanıtı olumsuz olarak karşımıza çıkıyor. Eğitim söz konusu ol-duğunda akla ilk gelmesi gereken pragmatizm olmalıdır. Zaten hali hazırda eğitim sisteminin genel felsefesi pragmatizm olarak belirlenmiştir. İnsanın faydasına olan bilgileri, işine yarayacak bilgileri kazandırmak ve ilerle-yen süreçte ihtisaslaşma ile her alanda yetkin kişiler yetiştirmek ekseninde gelişim arz eder pragmatizm. Prag-matizmi tarih eğitimi paraleline düşündüğümüzde, tarih eğitimi yapılırken eğitimin bu felsefi perspektifinin dikkate alınmadığı dikkatten kaçmamaktadır. Tarih eğitimi, ilk okul sıralarından üniversiteye ve bu süreçte geçi-rilen bütün sınavlara hatta memurluk sınavlarında da bu şekilde, pragmatizm ilkesinden yoksun yansımaktadır. 

Tarihin ve tarih eğitiminin bu evrilme içerisinde olmasının en temel sebebi “tarih metedolojisi”(usul-yöntem)nün olmayışıdır. Cumhuriyet dönemi tarih kitapları bizi ve medeniyetimi sürekli savaşan, antlaşma imzalayan bir kültürel yapı içerisine hapsetmektedir. Oysaki bizim medeniyetimiz içerisinde öyle cevherler, öyle çözümler barındırmaktadır ki biz bunları savaşın gölgesinde çıkıp fark edememekteyiz. Tarih metodolojisinin olmayışı tarihi hep aynı konuların tekrarı, kültürel unsurlardan uzak, medeniyeti ayakta tutan değerlerin yansıtılmasından avare bırakmıştır. 

Tarih derslerinin tarihin güzelliklerini, soysa-kültürel yapısını, tarihte yaşamış cevher ömürlerin aktarılmasını bir kenara bırakmanın yanında en az bunun kadar büyük bir hata içerisine düşerek yakın tarih eğitimini de had safhada ihmal etmektedir. Yakın tarihini şehir efsanesi mantığı ile oradan buradan kulaktan dolma bir lahza öğrenen nesiller var. Öğrendiklerinin tarafsızlığı, doğruluğu tartışılmakla birlikte, zihin inşası noktasında nasıl etkiler yapabileceği de tartışılmaya değer. Okullarda, üniversitelerde neden yakın tarih dersleri okutulmamak-tadır? Daha çok yeni bir açılım ile birlikte sınavlar içerisinde güncel bilgileri ihtiva eden sorular arttırılmış ve yakın tarih kitaplarının yazımına önem verilmeye başlanmıştır. Türkiye yakın tarihini öğretmemenin nasıl bir bahanesi olabilir? 

Öncelikle olması gereken akademik camianın tarih metodolojisi konusunda şanlı tarihimize ve medeniyetimize yaraşır şekilde bir yol haritası çizmeleridir. Artık o klişe tarih kitaplarından, her sayfasında bir savaş barındıran tarih sahnelerinden; daha medeniyetin özüne inen, kültürel yapıyı anlatan, insan hayatına bir değer olarak ak-settirilebilecek tarih dersi formatına geçilmelidir. Bunun yanında insan için en iyi örnek yine insandır, düsturu doğrultusunda ders kitaplarına veya ayrı bir ders olarak tarih dersleri arasına biyografilerde yerleştirilmelidir. Geçmişimizi inşa eden büyük insanların hayatları öğretilmeli körpe dimağlara. Elbette buda yine klasik tarih mantığı ile şurada doğdu, şurada öldü şeklinde değil, konu edinilen kişinin yaşantısını, fikirlerini, zihin dünyasını körpe dimağlara ideal bir şahsiyet olarak sunmak, medeniyetimiz içinden yeni, çağ açıp çağ kapatan nesilleri vusule getirecektir.

Şanlı tarihimizi uyuyarak, hayaller alemine dalarak dinliyormuş gibi yapan nesiller değil; o heyecanı, o bugünün sosyal meselelerinin bir kısmına çözüm üreten medeniyet tavrını, o soysa-kültürel ulviliği, o değer eksenli yaşantıyı şevk ve istek ile dinleyen ve ideallerini oradan beslenerek şekillendiren nesiller görmek, yetiştirmek, olmak duası ile… vesselam.

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.