Adımı google yazdım… Çıkan sonuçlar içinde dolaşmaya başladım. Hiçbir siyasi oluşumun içine girmemiş, hiçbir kötü sicili bulunmayan gazeteci bir kardeşiniz olarak, yer aldığım bazı dernekler bulunuyor.
Aynı zamanda uzun yıllardır tiyatro oyunculuğu yaptığım için Ajans sitelerinde, Tiyatro sitelerinde benimle ilgili yazılar bulunuyor. Kısa filmler çektiğim için ise video sitelerinde filmlerim yer alıyor.
Her neyse… Sadede gelelim. Uzun lafın en kısasını anlatacağım şimdi sizlere. Dedim ya, asla ve asla siyasi bir oluşumda bulunmadım. Çünkü ben, sanatçı kişilikli bir insanım. Tiyatro ve Sinema sanatına ağırlık verdiğim için, herhangi bir görüşü yada siyasi partiyi temsil etmem imkansız. Siyasete bulaşmadığım için, mesleki ve Sivil Toplum Kuruluşlarında yer alıyorum. Bunlar; Yerel Basın Birliği Derneği, İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği, Mimarsinan Aybastılılar Kültür Derneği.
İstanbul Yerel Gazeteciler Derneği’nin yönetim kurulunda bulunuyorum. Kongrenin hemen ardından bir çok gazeteci arkadaş dernekle ilgili haber ve makaleler yazdılar. Bunlardan bir kısmını gördüm, okudum. Bir çok kişi eleştiride bulunmuştu. Google’a adımı yazdım ve yaptığım arama, beni daha önce okumadığım bir köşe yazısına götürdü.
Boyu yaklaşık 2 metreyi bulan yakışıklı ve karizmatik bir gazeteci arkadaşım dernekle ilgili yazdığı eleştirel makalesinde tüm dernek üyelerine bir yakıştırmada bulunmuştu. Dernek üyesi arkadaşların Ak Partiyle olan ilişkilerini yazmış. Sıra bana gelince biraz zorlanmış sanırım. Boşa beyazlattığı, benimki gibi uzun saçlarının arasından kafasını kaşıyıp düşünmüş. Soyadı gibi yiğitçe bir davranış sergilemeyen, gazeteci arkadaşımız Zafer Yiğiter kendisini eleştirmeye o kadar odaklamış ki, iyice zıvanadan çıkmış.
Neymiş efenim, ben çok sevdiği gazeteci arkadaşı Nezir Karayün’ün oğluymuşum ama falanca belediye başkanının sözünden çıkacağımı zannetmiyormuş. Hadi ya… Bak sen… Ne yaptın sen Zafer bey? Yazdığın belediye başkanıyla selamlaştığım iki kereyi geçmez. Hiçbir sohbetim yok. Neye dayanarak böyle bir ithamda bulundun acaba dostum? Seninle de birkaç kez sohbetimiz var. Beni hiç tanımadığın işte burada meydana çıkıyor. Tanımadığın biri hakkında neden yazı yazıyorsun?
Beni tanıyanlar iyi tanır. Siyasete bulaşmamış bir insanım. Bir yazı yazacağın zaman benden sana dost tavsiyesidir, araştırma yap. Benden çok büyük ve eski bir gazeteci olabilirsin. Ama bir eleştiri yazısı yazayım derken, ağzına burnuna bulaştırmışsın. Bi zahmet et de “Hiciv Sanatı”nı araştır. İnsanlar hakkında böyle ağır ithamlar kullanmak senin için bu kadar kolay mı? Ben kimsenin sözüne göre hareket etmem dostum. Ben kimsenin uşağı, yada maşası değilim.
Sen aldığın oksijeni lütfen boşa harcama ve yaptığın mesleğin onurunu küçük düşürücü yazılar yazma. Bir köşe yazını okudum. Bir çok kahvaltıya, davete ve organizasyona davet edilmediğinden dert yanmışsın. Sen böyle kafana göre bir doğruya iki yanlış katıp haber yaparsan, yada makale yazarsan tabi ki hiçbir yere çağrılmazsın.
Biz tiyatrocular, ayna karşısında çalışmalar yaparız. Sana da tavsiyem, aynanın karşısına geç ve kendinle hesaplaş. Elle tutulur, gözle görülür bir kanıtın olmadan insanlara yakıştırma yapma. Senin yaptığının adı resmen “Dedikodu”dur. Bir önce ki köşe yazımı da tesadüfen bu konuya ayırmıştım. Onu bir oku. Allah herkesi kuru iftiradan, safsata ve yakıştırmalardan korusun. Sen eğer inançlı biriysen, şunu da bilmen lazım ki bir insan hakkında “Gıybet” etmek, doğru olmayan bir ithamda bulunmak günahtır. Boş yere günaha girme. Ki senin için günah yada sevap kavramının ne derece önem arz ettiğini bilmediğimden yorum yapmayacağım.
Siz siz olun, arada bir google’a adınızı yazın. Neme lazım kimin ne zaman, nasıl bir dedikodu yapacağı belli olmuyor.
Hoş ve dedikodusuz kalın.