6.11.2014 14:05:57

Mehmet Doksanbir

 İçerisinde yaşadığımız toplum son iki yüzyıl içerisinde ciddi şekilde buhranlar vaveylası içindedir. Top-lumsal hastalıkların yani psikolojik-bireysel sıkındı-ızdırap-dram-keder-öfke vb.nin kişiden hareketle topluma yansıması bir hayli düşündürücüdür. Annesini doğrayan, kardeşini bıçaklayan, ensest ilişkiye giren, üç-beş kuruş için cinayet işleyen, çocuklara tecavüz eden insanların sayısının artması, cinnet vakalarının, psikolojik travmaların dikkate değer yükselişi bir noktada toplumsal bunalımın temellerini atmıştır. Dünyaya meydan okuyan me-deniyetimiz, çağlara timsal olmuş kültürel yapımız, hayranlıklarla takip ettiğimiz tarihimiz nasıl odluda bu noktaya geldi? 

Sosyal bunalımların temelinde, insanın kendini muhafaza edecek “manevi değerlerden” mahrum bu-lunması gizlidir.(s.9) Manevi değerlerini kaybeden bireylerden oluşan toplumun bunalıma girmek dışında hiçbir çıkar yolu yoktur. Manevi değerlerden yoksunluk insan hayatında derin yaralar açmaktadır. İnsanın sorumluluk duygusu büyük oranda manevi yasalara bağlı olduğundan dolayı manevi değerlerini yitiren bireyler sorumluluk duygusunu da kaybetmiş çirkef bir kişilik yapısına bürünmüştür. Her şeyin maddi fiyatlarla ölçüldüğü toplumlarda manevi değerle yerle bir olmuştur. Oysaki maddi olan şeylerle mutluluk huzur olmayacağı açıktır. Stres sıkıntı gibi duygular manevi temeller üzerine inşa edilen kişilik yapısı ile çözüme kavuşturulurken, yüzyıl modası olarak meddi haz merkeze alınmıştır. Stresin maddi refah ile alakası olsa idi dünyanın en zengin ülkelerinde intihar olayları had safhada olmazdı.(s9) 

Televizyonun, magazinin, reklamların etkisi altında kalan toplum içinde bulunduğu ruh halini gördüğü işittiği, örnek-model aldığı yayın ve medya organları beslemektedir. Model olarak görülen ve örnek alınan bu organları insana manevi olarak hiçbir beslenme olanağı sunmamakta, aksine ellerine olanı da almaya çalışmak-tadır. Örneğin hiç ihtiyacımız yok iken, reklam, bilbord ya da gazete, dergi aracılığı ile gördüğümüz yeni bir ürün hayatımıza girmekte ve onu alma ideali içimizi sarmaktadır. Onu alamadığımızda ruh sağlığımız bozulmaktadır. Aldığımızda ise ihtiyaç asası ile değil, “kapitalizm” asası ile çalışan teknoloji, piyasaya yeni bir ürün sunmakta ve bizim için farklı bir arzu daha ihdas etmektedir. Açıkça ortadadır ki, bu döngüde ruh asla tatmine ulaşamayacak, doyumsuzluk içinde eriyip gidecek, çarşıya pirince giderken eldeki bulgurdan olunacaktır.

Sosyal problemler bizzat insanın kendi düşünüş ve yaşayış biçiminden meydana gelmektedir.(s10) Top-lum olarak düşünme ve yaşama biçimimizin nasıl değişikliklere uğradığını tarihi süreç ile birlikte tekrar gözden geçirdiğimizde halimizin inhiraf hatta manevi intihar olduğunu ayan görürüz. İnsanın yaptığı davranışlar kendine rahatsızlık ve sıkıntı yerine huzur getirmesi gerekir.(s11) Yani davranışın geçici isteklerin, ihtirasların, arzuların peşinde sürüklenen bir olgu değil, insanın hayatını anlamlı hale getiren, hatırladığında dahi mutlu etmeye yeten bir yapıda olması gerekir.

Davranış psikolojik bir hadise olduğundan, davranışı düşünce ve niyetten bağımsız düşünmek mümkün değildir.(s11) Kendimize davranışımızın hangi düşünceye hizmet ettiğini sormalı, davranışımızın niyetini sorgu-lamalıyız. “Ben neden böyle davranıyorum?” ya da “bu şekilde davranmak istememin sebebi nedir?” sorularını her zaman kendimize sormalıyız. Bu sorular aslında kendi benliğimizdeki nasıl ve niçinimize de ve hayatımızın kim tarafından nasıl yönlendirildiğine de cevap olur. Anlayış ve algımızın değişmesindeki temel espride burada ortaya çıkmaktadır; bizi yöneten medya organları ve halimizin özeti; tüketim.

Düşüncemizi besleyen kaynaklar bizi tek amaca kilitliyor; tüketim. Dolayısı ile bizim niyetimizde “an” ın zevkli geçmesi asası ile çalışıyor ve “an” içinde zevkli olanı yapıyor, tercih ediyoruz. Sadece o “an” ın zevk dolu olması fikri bizi kaosun merkezine yerleştiriyor. İnsanın sadece fiziki yapısı ile ilgilenmek yani ruh âlemi ile ilgisiz bir anlayış, ortaya bunalımlı toplumlar çıkartıyor.(s13) İlk olarak insanın elindeki manevi değerleri tüketen sektörler, kişiler, akımlar insanı köşeye sıkış-tırdıklarını ne zaman fark edecekler?

Sosyal değişme ve bunalım adin doğru timaş yaay.

Saygılar...

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.