18.10.2014 17:00:33

Mehmet Doksanbir

Köyden göç ve şehrin ruh bunaltıcı hali, Türkiye tarihi açısından bakıldığında sanayileşme ve hizmet sektörünün payının genel ekonomide yükselişe geçmesi ile şehirleşme hareketi yani köyden kente göç başladı. Köyden sadece köyün bağlı olduğu şehre değil ülke içi diğer sanayi şehirlerine de göçler meydana gelmekle birlikte ülke dışına da bir hayli göç yaşandı. 

Tarımın zor olması, getirisiniz az ve riskli olması, tarım teknolojisinin gelişmeyişi, maddi imkânsızlıklar ve daha birçok sosyal ve ekonomik sebep insanları öz topraklarından kopmaya, gurbete çıkmaya itti. Şehir görünüş itibari ile ve imkânla noktasında daha cazipti. İstanbul, İzmir, Bursa gibi “taşı toprağı altın” şehirler sundukları hayat şartları ile insanları cezp ediyordu.

Köyden kente yaşanan göçler ile şehirleşme başladı. Şehirleşme ile birlikte gecekondulaşma, dolayısı ile çarpık kentleşme “şehrin” en büyük problemi haline geldi. Ne yazık ki bu problem yıllarca farklı edilmedi ve sistemli şehir yapıları için siyasi güçler teori üretmedi. Bu konuda acı ama bir o kadar da ülke gerçeğini ifade eden örnek ise Düzce-Yalova. Deprem doğal afeti ile birlikte yerle bir olan bu ilimiz daha sonra ciddi bir şehircilik anlayışı ile yeniden imar ve inşa edilmiştir.  Yeniden kurulan şehir, sistemli şehir yapısına uygun ve çarpık kentleşmeden uzak bir yapıda inşa edildi. 

Ülkemiz şehirlerinde göze çarpan en önemli sorun şehircilik sorunudur. Şehirlerde var olan çarpık kentleşme, altyapı sorunları, yeşil alanların azlığı, çocuklar için ayrılan alanların sınırlılığı vb. gibi birçok sorun ülkemizde şehircilik alanında politika eksikliliğine işaret etmektedir.  Son yerel seçimlerden sonra oluşturulan bakanlık teşkilatları içerisinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığının da olması bu konuda ülkemiz şehircilik politikalarındaki ilerlemeler adına umut niteliği taşımaktadır. Bu bakanlığın ilk etapta yapmaya çalıştığı şeyler şehircilik soruna adına güzel açılımlar olsa da ülkemiz şehircilik problemleri noktasında yeterli değildir.    

Şehirlerimizin konumu, imarı, çevre düzenlemesi gibi birçok unsur göz önünde bulundurulduğunda göze ilk çarpan insana yönelik problem sıkıntı, ruh sağlığının olumsuz etkilenmesidir. İnsan başlı başına toprakla iletişimi olması gereken bir canlıdır. İnsanı topraktan ayırmak insana yapılacak büyük bir zulümdür. Şehirlerimizde doğal alanların yeterli ölçülerde olmayışı, şehirlerin beton yığını haline getirilişi ve çevre düzenlemelerinin maddi çıkarlara kurban edilmesi sonucunda insan şehir hayatında köşeye sıkışmıştır. 

Şehirler içerisinde bir başka sorunda estetik. Şehir görünümü içerisinde, yine maddi unsurların ağır basması sonucu, tabela ve ilanların oluşturduğu ciddi görüntü kirliliği mevcut. Ses kirliliği, görüntü kirliliği, estetik kaygı-lardan uzak imar ve inşa planları, çarpık kentleşme, beton çöplüğüne dönüşmüş mahalleler, çocuk oyun ve park alanlarının azlığı, yeşil alanların sınırlılığı şehir hayatında insanın ruh sağlığını ciddi derece etkilemektedir. Adeta şehirde betonlar içerisinde mahsur kalan insan, içindeki negatif enerjiyi pozitif enerjiye dönüştürememekte, toprakla irtibatının kesilmesi sonucu, tabiatın güzelliklerinden mahrum bırakılarak ruhsal bir çöküntüye terk edilmektedir. 

Kuş seslerinden mahrum, yaprak hışıltılarından uzak, su sesinin cazibesinden bihaber, toprak zemin üzerine basmadan, betonize, betonzede yaşamakta ve bu insanın ruh sağlığını olumsuz etkilemektedir.  

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.