Ortadoğu, son yüzyılda belki de dünyanın en çok konuşulan coğrafyası oldu. Bir yandan enerji kaynakları, diğer yandan stratejik konumu, burayı adeta küresel güçlerin vazgeçilmez satranç tahtasına dönüştürdü. Ancak dikkat çekici olan şu: Bölge sadece dış müdahalelerle değil, kendi iç dinamikleriyle de sürekli dalgalandı.
Enerji hatları ve doğalgaz rezervleri artık sadece ekonomi değil, aynı zamanda bir güvenlik meselesi. Çin ve Rusya’nın bölgede daha görünür olması, ABD’nin eski etkinliğini kısmen kaybetmesi, Ortadoğu’nun satranç tahtasında yeni hamlelerin yapıldığını kanıtlıyor.
Bugün sorulması gereken temel soru şu:
Ortadoğu kendi kaderini kendi eline alabilecek mi, yoksa yine küresel güçlerin gölgesinde mi kalacak?
Tarih bize bu sorunun yanıtını henüz vermedi ama şunu net gösteriyor:
Ortadoğu’da hiçbir ittifak kalıcı değil, hiçbir kırılma da geçici değil.
Belki de bu yüzden, burayı anlamak sadece siyaset bilimiyle değil; tarih, kültür ve sosyolojiyle de mümkün. Çünkü Ortadoğu, bir coğrafyadan çok daha fazlası: O, insanlığın geçmişiyle geleceği arasında hâlâ kırılgan bir köprü.
Ortadoğu denildiğinde akla genellikle petrol, krizler ve savaş gelir. Oysa bu resmin ortasında yer alan bir ülke var ki; sadece coğrafi konumuyla değil, tarihi mirası ve diplomatik becerileriyle de bölgenin geleceğini şekillendirme potansiyeline sahip: Türkiye.
Türkiye, Asya ile Avrupa arasında köprü olmanın ötesinde, Ortadoğu’nun merkezinde stratejik bir aktördür. Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası, Cumhuriyet’in modernleşme vizyonu ve NATO üyeliği, Ankara’ya hem Batı hem de Doğu nezdinde ayrıcalıklı bir kimlik kazandırıyor.
Son yıllarda Türkiye, bölgesel krizlerde aktif rol almaktan çekinmedi. Suriye iç savaşında milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapması, Irak’taki güvenlik meselelerinde etkin pozisyon alması, İsrail-Filistin meselesinde arabuluculuk girişimleri onu bölgenin vazgeçilmez diplomatik oyuncusu haline getirdi. Ayrıca enerji hatları açısından da kritik bir konuma sahip: TANAP ve Türk Akım projeleri, Türkiye’yi enerji koridoru yapıyor.
Bugün Ortadoğu’da üç önemli gelişme Türkiye’nin rolünü daha da öne çıkarıyor:
Elbette Türkiye’nin bölgedeki rolü sadece avantajlarla sınırlı değil. Ekonomik kırılganlıklar, iç siyaset gerilimleri ve dış politika baskıları, Ankara’nın manevra alanını zaman zaman daraltıyor. Ancak bütün bu sınırlamalara rağmen, Türkiye’siz bir Ortadoğu denkleminden bahsetmek neredeyse imkânsız.
Belki de asıl mesele şudur:
Türkiye, Ortadoğu’daki rolünü “kriz yöneten ülke” olmaktan çıkarıp, “istikrar kuran ülke” olabilecek mi?
Önümüzdeki yıllarda verilecek cevap, sadece Ankara’nın değil, tüm bölgenin geleceğini belirleyecek.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.