Tarih: 06.07.2025 19:23 Güncelleme: 06.07.2025 19:23

Zekeriya ŞAHİN

LAN VELET GİDECEK BAŞKA BİR OKUL BULAMADIN MI..

İlkokulu Samsunun  Atakum İlçesi Kurugökçe köyünde, yani kendi köyümüzde okumuştum.

Hafızlığımı, merhum hafız eniştem ve hafız halamın evlerinde, tamamladım...

Bu ev adeta, yatılı bir  Kuran kursu gibiydi..

Burada ; okumak, okutmak, yemek, içmek, barınmak, meccanen - parasız ve rizaen lillahdı...

Hafızlık sonrasında 1975 - 76 eğitim öğretim yılında, Samsun İmam Hatip lisesi 1/E sınıfına, kaydoldum...

Ailemiz köyde ikamet ettiğinden şehirde  barınacak bir evimiz de olmadığından dolayı, paralı yurtta- pansiyonda barınmak, zorunda kalmıştık...

Yurt dediğime bakmayın öyle...
Günümüz yurtlarıyla kıyas dahi edilemeyecek, bir yurttu burası....

Yurtta genelde köylü - fakir aile çocukları, kalıyorduk....

Ve hepsi de, Samsun İmam Hatip lisesi talebesiydi.

Pansiyonun mevcudu, oldukça fazlaydı.

Şu anda 85 öğrencinin kaldığı bu yurtta, biz o zamanlar tam, 350 kişi barınıyorduk..

Yatakhanelerimiz çift katlı ranzalı, koğuş sistemiydi.

Bazı büyük koğuşlarda, 40 kişi yatıyorduk.

Yurt değil de, sanki bir askeri kışla gibiydi, burası.

Sular, sık sık kesilirdi . Sıcak su, çok nadiren akardı. ..

Bir kaç hafta geçerdi de, yıkanma imkanımız olmazdı..

Kalöriferler bir yanar bir yanmazdı, yansa bile, sadece petekler hafif bir ısınırdı, o kadar işte..

Yemeklere gelince idame - i hayat kadar az ; kurtlu bakliyatlar, taşlı pilavlar, çürük zeytinler ve daha neler, neler.

İşte böyle bir ortamda ailemizden uzakta, Allah'a emanet, hem yaşıyor, hem de okul okuyorduk.

Köyden şehire ise sadece, bir kaç kez babamızla, inmiştik.

Bu nedenle şehir kültürüne de oldukça , yabancıydık.

Başımızda bizi yöneten - gözeten yapma etme gitme diyen, ebeveynlerimiz, yoktu.

O yıllar , 12 Eylül öncesi terör yıllarıydı...

Bu dönemde, terör dağlarda değildi..

Törör, şehirlerde kol geziyordu.

Mahalle ve sokaklar ayrışmıştı..

Mahalle ve sokakların bir kısmı, Dev- Sol ve Dev - Genç gibi sol örgütlerin kontrolündeydi...

Diğer bir kısmı ise  sağcı vatanperver  ÜGD, ülkücü gençlerin..
Ve AGD, Akıncı gençlerin kontrolündeydi..

Şehirin okullarında ve sokaklarında polis yoktu, güvenlik yoktu, asayiş ve emniyet yoktu.

Hergün şehirlerde onlarca, terör olayları olurdu....

12 Eylül öncesi bu dönemde özellikle, genç ve öğrenci olmak üzere bir çok vatandaşımız, hayatlarını kaybetmişlerdi...

İşte böyle bir ahval ve şeraitte, 
Diyar - ı bekir Allah vekil diyerek, şehrin sokaklarında bibaşımıza, gezip dolaşıyorduk.

Mevsim kıştı... 
Günlerden bir pazar günüydü..
Yerde, 30 - 40 cm. kadar kar vardı.

Arkadaşlar ile birlikte, okul bahçesine çıktık...

Üzerimizde kışlık giysilerimiz, yoktu..

Bu şekilde ayazda, saatlerce kar topu oynadık, karların üzerinde yatıp yuvarlandık....

Kardan adamlar  yaptık vs....

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan, dışarıda oldukça fazla zaman geçirmiştik....

Üşümüştük fakat, üşüdüğümüzün  farkında  değildik....

Hani veciz bir sözde, kış iki şeyden korkar, derlermiş......

1. Sobadan....

2. Çocuktan....

Biz işte kışı korkutan, o delibaş çocuklardık vesselam.

Neden sonra akşam yemek vakti gelince, içeriye girdik...

Yemek sonrasında, etüt sınıflarına girdik ve ödevlerimizi yaptık..

Ve günün sonunda, 
Akşam yat saati geldi ...

Ve yatakhaneye vardık, yataklarımıza uzandık...

Yatak denilen şey, altta bir kuru sünger ,üstte ise iki adet battaniye..

Kalöriferler yeterince yanmadığından pansiyon binasının iç mekanları, oldukça soğuktu..yatakhaneler de öyle..

Hem dışarıda, hem de içeride üşüyorduk..
Fakat, hiçbir şeyin farkında değildik...

Gecenin ilerleyen saatlerinde, bende
bir karın ağrısı başlamıştı  ki, uyumak ne mümkündü.

Yerimde duramıyordum, yatakta bir öteye bir beriye, dönüyordum...

Kalkıyorum ,yatıyorum,oturuyrum, karnımın ağrısı, bir türlü geçmek bilmiyordu..

Gece saat iki üç olmuştu, sabrım iyice tükenmişti...

Bir başka koğuşta yatan, köylüm Mustafa Akçay abimin yanına, gittim..

Mustafa abi, diye seslendim....

Sağolsun, uyandı ve bana sordu...

-Hayırdır, neyin var kardeşim...

- Abi çok şiddetli karnım ağırıyor, dedim...

Mustafa abim ile birlikte, kaldığımız yurda 300 - 500 metre yürüme mesafesinde olan, Samsun Devlet Hastanesi, Acil servisine gittik...

Üzerimizde Sümerbank basmasından dikilmiş, çubuklu desenli pişamalar vardı..

Ayaklarımız, terlikli ve yalınayaktı...

Acil serviste bizi, hemşireler karşıladı..

Beni muayene odasına aldılar...

Mustafa abim ise, dışarıda kalmıştı..

Nöbetçi doktor, bir yerlerde uyuyordu..

Hemşirelerden birisi, doktora haber saldı..

10 - 15 dakika sonra doktor bey, uykulu gözlerini oğuşturarak, geldi..

Beni muayene sehbasına yatırdılar...

Doktor bana,
- Neyin var, dedi..

- Karnım ağırıyor, dedim..

- Neresi, göster dedi..

- Elimle, ağrıyan bölgeyi gösterdim...

Doktor parmak uçlarıyla ağrıyan bölgelerime dokunurken, bana...

- Senin kimin kimsen yok mu, buraya kiminle geldin diye, sordu..

- Efendim, öğrenciyim, az aşağıdaki pansiyonda kalıyorum,...

-Ailem ise köyde oturuyor...

- Buraya, üst sınıftan bir abiyle, geldim, dedim....

Aşağıdaki yurt deyince, doktorun uykulu gözleri bir anda, faltaşı gibi açıldı...

Suratı ise iyice sertleşti.....

Bana, 
- Sen hangi okulda okuyorsun ki diye, sordu...

Ben, 
- Efendim, İmam Hatip lisesinde okuyorum ve İmam Hatip pansiyonunda kalıyorum, deyince...

Doktorun suratı, çirkinleştikçe çirkinleşti ...

Parmak uçlarını karnımdaki ağrıyan bölgelere gayet sert bir şekilde bastırarak, bana şöyle dedi....

-LAN VELET, GİDECEK BAŞKA BİR OKUL BULAMADIN MI...

Buradan öteye, söz ve insanlık bitmiştir .

Bu cümle, son cümlem olsun...

Aslında yazılacak çok şeyler var... 
Buradan ötesini, sizler tamamlayın artık...

Zekeriya şahin... 
Emekli öğretmen.. 
Samsun- Trabzon, 5561 - 6155...


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.