Tarih: 15.12.2025 09:38 Güncelleme: 15.12.2025 09:38

Mustafa KAPLAN

Kur'an'daki İslâm mı, Kur'an Dışı İslâm mı?

İslâm dünyasında asırlardır süregelen en temel tartışmalardan biri, dinin asıl kaynağının ne olduğu meselesidir. Müslümanlar çoğu zaman aynı Kur'an'a inandıklarını söyleseler de, din anlayışları arasında derin farklar bulunmaktadır. Bu farkların merkezinde şu soru yer alır: İtibar edilmesi gereken İslâm, Kur'an'da bildirilen İslâm mıdır; yoksa Kur'an dışı kaynaklarla şekillenmiş bir İslâm anlayışı mıdır? Bu makalede mesele, herhangi bir mezhep ya da ideolojinin değil, bizzat Kur'an'ın kendi ölçüleri esas alınarak ele alınacaktır.

Kur'an'a göre din, yalnızca Allah'a aittir ve hüküm koyma yetkisi yalnız O'nundur: "Hüküm yalnızca Allah'ındır" (Yûsuf, 12/40). Bu ayet, İslâm’ın merkezine tevhidi yalnız ibadette değil, otoritede de yerleştirir. Din adına neyin helâl, neyin haram olduğu, neyin doğru, neyin yanlış sayılacağı vahiy ile belirlenir. Bu nedenle Kur'an, Müslümanları sürekli şu ilkeye çağırır: "Size Rabbinizden indirilene uyun" (A‘râf, 7/3). Bu çağrı, başka hiçbir kaynağın mutlak otorite olamayacağını açıkça ortaya koyar.

Kur'an dışı İslâm, Allah’ın kitabında yer almayan unsurların dinleştirilmesi anlamına gelir. Bunlar çoğu zaman kültürel uygulamalar, tarihsel yorumlar, mezhep içtihatları ve Kur’an’la açıkça çelişen rivayetler şeklinde karşımıza çıkar. Kur’an, bu tür bir din anlayışını sert biçimde eleştirir: "Allah’ın indirmediği şeyleri dinden sayanların Allah katında hiçbir delili yoktur" (Şûrâ, 42/21). Burada problem, bilgi üretmek değil; üretilen bilgiyi dinin kendisi yerine koymaktır.

Kur'an’a göre Peygamber’in görevi, dini tamamlamak ya da yeni hükümler koymak değil; indirilen vahyi tebliğ etmek ve yaşamaktır: "Peygamber’e düşen yalnızca apaçık tebliğdir" (Nûr, 24/54). Kur’an, Peygamber’in bile vahiy dışında din adına söz üretmesine izin vermediğini açıkça bildirir: "Eğer o, bize isnat ederek bazı sözler uydursaydı, onu mutlaka yakalardık" (Hâkka, 69/44–46). Bu ayetler, Peygamber’in otoritesini küçültmez; aksine onu vahyin sınırları içinde yüceltir. Çünkü İslâm’da mutlak otorite, kişilere değil Allah’ın kelâmına aittir.

Kur’an, dinin tamamlandığını ve eksiksiz olduğunu açıkça ilan eder: "Bugün dininizi kemale erdirdim" (Mâide, 5/3). Ayrıca Kur'an korunmuştur (Hicr, 15/9), açıklayıcıdır (Nahl, 16/89) ve hidayet rehberidir (Bakara, 2/2). Bu özelliklere sahip bir kitabın yanına, din tamamlayıcı başka kaynaklar eklemek, Kur’an’ın kendi beyanıyla çelişir.

Kur’an, aklı ve düşünmeyi teşvik eder. Bu nedenle tarih boyunca oluşan yorumlar tamamen yok sayılmaz. Ancak bunların konumu nettir: Beşerîdirler, yanılabilirler ve Kur’an’a arz edilmek zorundadırlar. Ölçü şudur: Kur’an’a uygunsa alınır, aykırıysa terk edilir. Kur’an bu ilkeyi şöyle ifade eder: "Hakkın dışında ne vardır? Ancak sapıklık" (Yûnus, 10/32).

Bu sorunun cevabı, Kur’an’ın kendi diliyle açıktır: Kur’an’daki İslâm, Allah’ın indirdiği saf dindir. Kur’an dışı İslâm ise, insan eliyle şekillenmiş anlayışlardır. İslâm, ilâve kabul etmeyen bir dindir. Allah’ın kitabı varken, dini başka otoritelerle inşa etmeye çalışmak; niyet ne olursa olsun, vahyin ruhuna aykırıdır. "De ki: Eğer doğruysanız delilinizi getirin" (Bakara, 2/111). Gerçek itaat, Kur’an’a rağmen değil, Kur’an ile birlikte yürümektir.

Yazar: Mustafa Kaplan

Kur'an'daki İslâm nedir, Kur'an dışı din anlayışları nelerdir, Dinin tek kaynağı Kur'an mı, Mustafa Kaplan'ın İslâm anlayışı nedir, Kur'an'da hüküm koyma yetkisi kimindir, Peygamber'in görevi tebliğ mi, Kur'an dini tamamladı mı, İslâm'da mezhep yorumlarının yeri nedir


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.