Tarih: 14.10.2025 09:44 Güncelleme: 14.10.2025 09:44

Mustafa KAPLAN

Kumdaki Hikmet..!

Bir gün bir profesör, öğrencilerini alıp deniz kıyısına götürdü. Ufuk çizgisinde maviliğe karışan gökyüzü, sükûnetle kıyıya vuran dalgalar ve ayaklarının altında çıtırdayan kum, sanki anlatacağı dersin sessiz tanıklarıydı. Sessizce eğildi, elindeki ince bir çubukla kumların üzerine dikkatlice bir şekil çizdi. Ne tam bir daireydi, ne de kare; ama içinde emek olan, belli ki özenle çizilmiş bir figürdü. Sonra dönüp öğrencilerine şöyle dedi:

“Şimdi bu çizimi küçültün.”

Öğrenciler şaşkın bakışlarla birbirlerine baktılar. Biri şeklin bir kenarını biraz sildi, bir diğeri ortasından kopardı, bir başkası çizgileri hafifletti. Her biri kendince bir küçültme yöntemi denedi. Profesör hepsini izledi ama başını iki yana sallayıp hiçbirinin yaptığını onaylamadı.

Sonra elindeki çubuğu yeniden kaldırdı. Aynı şekli, ama bu defa çok daha büyük bir şekilde, hemen yanına çizdi. Çizimini tamamlayınca sessizliği bozdu:

“Eğer bir şeyi küçültmek istiyorsanız, onu silmeye çalışmayın. Daha büyüğünü yapın. Zira büyük olanın yanında küçük zaten kendiliğinden belli olur.”

Ve devam etti:
“Bir insanın yaptığı işi küçümsemek kolaydır. Ama asıl marifet, ondan daha güzeliyle, daha iyisiyle mukabele etmektir. Eleştirmek kolaydır; üretmek zor. Yıkmak kolaydır; inşa etmek erdem ister. Başkalarının emeğini hor görmek yerine, elinizden geliyorsa daha iyisini yapın. Çünkü hakiki kemal, başkasını küçültmekte değil, kendi büyüklüğünü sessizce göstermektedir.”

Öğrenciler, denizin serin esintisinde sadece bir çizimin değil, bir ömrün dersini almışlardı o gün. Kumlara çizilen şekil, belki bir dalgayla silinip gidecekti; ama zihne kazınan bu öğüt, zamanla büyüyecek ve nice ömürlerde yankı bulacaktı.

O günden sonra öğrenciler, hocanın çizdiği her şekli yalnızca gözleriyle değil, gönülleriyle okumaya başladılar. Çünkü o kumun üzerinde çizilen her hat, aslında insanın iç dünyasına çizilmiş birer sırdı.

Bir gün içlerinden biri cesaret edip sordu:
— Hocam, peki ya birisi bize şeklimiz çirkin, işimiz değersiz derse? Ne yapmalıyız?

Profesör, yüzüne tebessüm serpen bir vakarla cevap verdi:
“Evladım, bir çiçeği beğenmeyen, onun kokusunu değiştiremez. Gül’e diken var diye kızan, güzelliğe gözlerini kapatmıştır. Sen işini hakkıyla yap, sus. Çünkü bir insan susarak da gürleyebilir. Bazen en büyük cevap, daha iyisini yapmaktır; konuşmadan, iddiasızca ama vakar içinde.”

Sonra kumların üstüne eğildi. Bu defa üç çizgi çizdi: biri kısa, biri orta boy, biri ise uzunca. Sonra dedi ki:
“Şu en kısa olan çizgiyi büyütün. Ama silmeden, ona dokunmadan.”

Öğrenciler birbirine baktı. Sorunun içindeki hikmeti çözmeye çalıştılar. Sonunda içlerinden biri eğildi, yanına çok daha uzun bir çizgi çizdi. Profesör gözlerini kısıp ona baktı, başını bir kez salladı:

“Evet! Küçük olanı büyütmenin yolu, onu değiştirmek değil, daha büyüğünü ortaya koymaktır. Bilgelik budur: Eksiği silmek değil, fazlasını üretmektir.”

Sonra içlerinden en sessizi, en az konuşanı bir şey fısıldadı:
— Yani, ‘küçültmek isteyen büyütsün, kırmak isteyen yapsın, söken diksin…’ mi hocam?

Profesör, yaşlı gözlerini ufka çevirdi. Dalgaların taşıdığı köpükleri izlerken cevap verdi:
“Evet. İyilik, yoktan var etmenin değil, varı daha da güzelleştirmenin adıdır. Bir insanı susturarak değil, daha güzel konuşarak geçmelisin. Bir şiiri karalayarak değil, daha derin bir mısrayla gölgede bırakmalısın. Ve eğer biri seni küçümserse, cevap arama. Sadece işini yap. Zira gökyüzü, yeryüzünü ikna etmeye çalışmaz. O zaten her gün doğarak anlatır büyüklüğünü.”

O anda bir rüzgar esti. Kumlara çizilen şekiller dağıldı. Ama öğrencilerin zihinlerinde bir şekil sonsuza dek kaldı:
“Küçük olanı küçültmek büyüklük değildir. Gerçek büyüklük, daha iyisini inşa etmektir.”

Yıllar geçti. Öğrenciler büyüdü, dağıldı. Kimi öğretmen oldu, kimi mühendis, kimi bir köy okulunda çocuklara umut. Fakat içlerinden biri vardı ki, her sabah dersine başlamadan önce sınıfın tahtasına tek bir cümle yazardı:
“İyiliği büyüt, kötülük kendiliğinden küçülür.”

Ve hep anlatırdı çocuklara bir şeklin hikayesini… Bir şeklin küçültülmediğini, daha büyüğünün çizildiğini… Ve bir insanın ancak daha iyisini yaparak karşılık verebileceğini…

Çünkü anlamıştı:
Bilgelik; sesi yükseltmek değil, kalbi büyütmektir. Zeka; eleştirmek değil, inşa etmektir. Erdem; başkasını silmek değil, onun yanına kendi rengini katabilmektir.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.