Dünya kuruldu kurulalı insanoğlu hiç bir vakit savaşsız yaşayamamış, türlü gerekçelerle sürekli bir başka milleti, devleti yok etmenin yollarını aramıştır. Her asırda, değişen teknoloji ve edinilen tecrübe ışığında yeni harp teknikleri geliştiren beşeriyet, kısa süren barış mevsimlerini de yeni savaşlara bir nevi ön hazırlık zamanları olarak değerlendirmiştir.
Bizim toprakların tarihsel sürecinde, eskiden olduğu gibi mertçe karşımıza çıkıp göğüs göğüse çarpışarak başarılı olamayacaklarını defalarca deneyimleyerek öğrenen düşmanlarımız; inanç boyutunda bağlandığımız çoğu kavramın içini boşaltarak, tahrip ederek, kültür emperyalizmiyle muvaffakiyetin zevkine vardılar... Dıştan dostumuz, müttefikimiz gibi görünüp, içten içe, bizi biz yapan, millet olarak ayakta tutan temel dinamiklerin, ana unsurların altını oymaya koyuldular...
Hele karşılarında değişimden pek de fazla hoşlanmayan, bilindik, denendik metotlara, aşina kavramlara, saplantılı bir tutkuyla ve çoğu vakit körü körüne bağlanmış bir cemiyet mevcut ise; en kolay taktik, kavramların içini boşaltarak , tahrip ederek asimilasyon politikasıyla savaşmaktı... Ve öyle de oldu... Hiç fark ettirilmeksizin değiştirilen her mana ve kavramla, düşmanlarımıza benzemeye, kendi benliğimizden kopmaya, her köşe başında bizi biz yapan değerlerimizden birini daha bırakmaya başladık...
Örnekleyecek olursak;
Aile kavramını ufalayarak, çekirdek aile denen bir anaforu benimsememizi sağladılar... Böylelikle kültürümüzün nesilden nesile aktarımını en latif bir biçimde sağlayan dede, nine ve torun arasındaki bağları kopardılar...
Medya yoluyla hocaları itibarsızlaştırarak; Kıyamet hacıdan- hocadan kopar, uydurma deyimini hafızalarımıza kazıdılar... Köpeklere Arap, Hamam böceklerine Kara Fatma isimlerini koyup, yaygınlaştırarak mana alemimizde derin gedikler açtılar...
Özgürlük kavramını tüm ahlaki normlardan soyutlayarak, öylesine abartıp , farklılaştırdılar ki; kendilerine bağladıkları sürülere hürriyet ve özgürlük diye bağırta bağırta padişahlar devirdiler, ülkeler yıktılar, yaktılar, darbeler yaptılar, insanlar astılar...
Şeriata karşıyız diye bağırttıkları cahil Müslümanların, çelişkinin Nirvana’sına ulaşmasını sağladılar. Ben Müslümanım ama Allah’ın emrettiklerine karşıyım diye haykıran toplulukları, ellerinde kadehleri kahkahalar eşliğinde izleyen ezeli düşmanlarımız için bundan ala zafer mi olurdu?
Solcuyu ayrı, dindarı ayrı, milliyetçiyi ayrı argümanlarla ama illaki alt üst ettikleri kavramlarla vurdular, vuruyorlar...
Şimdiyse Cemaat, himmet, cihat vb. Dini misyonu haiz kelimeleri duyduğu anda insanlarımızın irrite olma sebebi de bundan dolayıdır...
Bizi bizle, inançlarımızla, değerlerimizle, sosyal yapımızla, cemiyet hayatımızla yok etmenin derdindeler.. En elverişli silahları tahribata uğrattıkları kavramlar...
Bu asimilasyon politikasına karşı öreceğimiz duvar dilimizle, kavramlarımızla , öz değerlerimizle, manevi dünyamızla, hüviyetimizle barışık olmaktan geçer...
Millet olarak tutulduğumuz illetlerden ancak ve ancak yüksek kültür ve medeniyetimizin orijinal kodlarına tekrar dönerek kurtulabiliriz...
Mukaddes dinimizin ve binyıllık ulvi medeniyetimizin emsalsiz öğretileri yaşamlarımızın baş köşesine oturduğu vakit Anadolu’nun necip çocukları olan bu aziz milleti hangi taktiği kullanırsa kullansın hiç bir düşman alt edemez... Ve dahi bizi bu coğrafyadan silemez...
VAKİT; KÜLTÜREL TAHRİBATA DUR DEMENİN, KENDİ MEDENİYETİMİZE SAHİP ÇIKMANIN, TARİHİMİZLE BARIŞMANIN VE İÇİ BOŞALTILAN KAVRAMLARI YENİDEN DOĞRU OLARAK DOLDURMANIN VAKTİDİR.....