Tarih: 24.06.2025 21:31 Güncelleme: 24.06.2025 21:31

Zekeriya ŞAHİN

KİMİN DİPLOMASI DAHA BÜYÜK..

1990 lı yıllardı, Kırklareli'nin Vize İlçesinde, Vize lisesi'nde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak, görev yapıyordum.

Günlerden bir gün İlçe müftüsü, merhum Halil Yüceer beni, müftülüğe dâvet etti..

Ve davete icabet ettim.

Müftülüğe vardım, kapıyı tıklayarak makama girdim .

Ve Allah'ın selamını verdim...

İçeride Müftü Bey ve 40 yaşlarında, bir beyefendi vardı.

Her ikisi de nezaket gösterip, ayağa kalktılar.

Musafaha ettik ve oturduk.

Müftü bey beni, misafiriyle tanıştırdı.

Misafir ,Tekirdağın bize en yakın İlçesi olan, Saray ilçesinin, müftüsüymüş.

Misafir müftümüz;  uzun boylu, nur yüzlü, saçı sakalı bakımlı, şık giyimli, tam bir İstanbul beyefendisiydi.

Tanış olduktan bir müddet sonra,  sohbet etmeye başladık.

Meğer Müftü Efendi, Saray ilçesindeki fincancı katırlarını epeyce, ürkütmüştü...

Olayın özü, esası şudur.

Saray İlçesinde, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni yokmuş..

Bundan dolayı ilçedeki lisede, Din kültürü ve Ahlak bilgisi dersleri, boş geçiyormuş...

Milli Eğitim Müdürü, Müftü Efendi'den, derslere girip giremeyeceğini, sormuş..

Müftü Efendi teklifi, memnuniyetle kabul edip lisede, derslere girmeye başlamıştı...

Fakat ortada hiç bir neden yok iken, ciddi  histerik bir sorun peydah olmuştu, okulda..

Sınıfta öğrenciler,  okulda ise öğretmenler, müftü bey'i bir türlü, kabullenmek istememişlerdi....

Öğretmenler odasında - koridorlarda, sınıflara girerken - sınıflardan çıkarken, hülasa müftüyle  karşılaştıkları her yerde,  aniden kırmızı görmüş BOĞA ya dönüşüyorlarmış, laikus kafalı mahluklar...

Kin ve nefret dolu bakışlarıyla, müftüye mobing yapıyorlarmış , o kıt akıllarınca....

Laikçi anlayışa göre , Müftü ve İmamın yeri, camilerdir.

Okullar ise, öğretmen ve öğrencilere, aittir..

Böyle düşünüyorlardı, Homo sapiens  mahluklar..

Müftü Bey olanın bitenin farkındaydı, fakat ya sabır deyip, sabrediyordu, mübarek..

Ta ki, o son derse kadar...

Sınıfların birinde annesi babası, o lisede öğretmen olan, haddini bilmez, saygısız, şımarık, bir öğrenci varmış...

Şu malum, Homo  Sapiens laiküs mahluk türü öğretmenlerden, yani.

Olay günü, 
Müftü Bey bu sınıfa derse girmiş ve selamlamasını, yapmıştı.

Ders defterini imzalayıp, dersini vermek üzere tam ayağa kalkmıştı ki..

Tahtada, büyük harflerle :

BİZ OKULUMUZDA İMAM ÖĞRETMEN İSTEMİYORUZ  yazısıyla, karşılaştı..

Müftü Bey, bu yazıyı okuyunca içindeki sabır taşı bir anda, çatlayı vermişti, sanki..

Artık müftü bey'i, tutana aşk olsun.

Sınıfa, tahtadaki o yazıyı kimin, yazdığını, sormuştu.

Anne babası o okulda öğretmen olan çocuk, ben yazdım, imam Efendi demişti.

Müftü Bey dersine iyi çalışmıştı.

Öğretmen anne - babanın, 3 yıllık Edirne Eğitim Enstitüsü mezunu olduğunu, önceden öğrenmişti.

Ve çocuğa şöyle söylemişti, Müftü Efendi...

-Oğlum seni kimin öttürdüğünü, çok iyi biliyorum..

-Bu söylediklerimi aynen, anne babana iletiver.

- Bak oğlum ben 5 yıllık, Marmara Üniversitesi İlahiyat fakültesinden mezun oldum, buna ilaveten 2 yıl da, yüksek lisansım vardır.

-Senin anan baban ise, fakülte mezunu filan değiller, 3 yıllık Eğitim Enstitüsü, okumuşlar.

-Oraya da büyük bir ihtimalle sınavla değil, solcu militan öğrenci kontenjanından girmişlerdir.

-Onlar bu diploma ile,  o zamanlarda hasbelkader, öğretmen olmuşlar.

-Bugün aynı okulu bitirseler, Belediyede çöpçü dahi olamazlar, demiş.

Ve eklemiş.

-Benim diplomam, hem ananın hem babanın diplomasından daha büyüktür....

-Onların diploması, sadece öğretmenlik yapar.

-Benim diplomam ise;

- Müftülük,

- Vaizlik,

-Öğretmenlik,

- İmamlık,  hepsini birden yapar, demiş..

- Haa.... Şunu da söylemiş olayım.,

-Askerde komutanlık bile yaptı, benim diplomam, demiş.

- Asteğmen olarak askerliğimi yaparken, bizim bölükte senin baban gibi, 3 yıllık Eğitim Enstitüsü mezunu, sivilde öğretmen,  yaşı epeyce büyük, bir erimiz vardı.

-Üst tertipleri ve erbaşlar  onu ezmesinler düşüncesiyle, ona merhamet ettim de, onu postam yaptım...

- Askerliğini, benim postam olarak tamamladı.
-Baban gibi, 3 yıllık Eğitim Enstitüsü mezunu olan o er, Mehmetçik.

Müftü hazret bu olayın ardından, Milli Eğitim Müdürünün  makamına gitmiş ve artık lisede, derslere giremeyeceğini, beyan etmişti..

Ve sonrasında sıcağı sıcağına, bizim görev yaptığımız Vize İlçesi, Vize müftülüğüne dertleşmek için gelmişti, meslek büyüğü merhum, Halil Yüceer, Bey efendiyle.

Bu hikaye o meclisteki sohbetimizden- hafızamıza, hafızamızdan - sadrımıza, ( kalbimize) sadrımızdan da - tam 32 yıl sonra, bu satırlarımıza konu oldu...

Bu tür yazıları o eski Türkiye'nin ne menem bir şey olduğunu,
O malüm zihniyetin, Dinî Milli ve Ahlâkı olan her şeye, nasıl karşı olduklarını, anlatmak için yazıyorum....

Okuyun okutun paylaşın....

Unutmayın ve unutturmayın o kara günleri...

Böylece bir daha yaşanmasın o zülüm ve  kabus dolu,  karanlık günler.

Alah vatanımızı milletimizi, dinü devletimizi ebedi müddet, var eylesin...

İçimizdeki ve dışımızdaki vatan millet, din devlet düşmanlarına fırsat vermesin...

Fi emanillah..

Zekeriya Şahin, Samsun- Trabzon, 
55-61, 61-55......


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.