1.05.2015 16:21:04

Mehmet Doksanbir

 Bedenler yok… ama ruhlar dipdiri… Şehidler… Şahidler; Hayat hikâyelerinin altına kanları ile ŞEHADET imzası atan mücahidler…

Şehidler; Allah yolunda canını imanına şahit kılan yüce ruhlar ölmezler, “onlara ölüler demeyin.”

Ölmek her nefsin başına gelecek mutlak hakikat. Meselenin özü, bedenini bir hiç sayıp, en değerlini, canını, “ vardan öte bir var olanın” varlığı için adamak. Ölümü, bedenine artık sığmayan imanlı ruhun özgürlüğü ilan ettiği bir hakikat olarak değerlendirmek, yüreğin derununda bunu yaşamak; şehid olmak.

Şehidler ölmez çünkü Voltaire, “ yaşayanlara saygı borçluyuz az çok,” diyor… “ölenlere tek borcumuz kalmış: hakikat.” Hakikat insan yaşantısının temel amacıdır. Şehidlerin geriye bıraktıkları en mükemmel miras hakikattir. İnsana ne için yaşaması ne ve için “ölmesi” gerektiğini haykırırlar. Onlar insanlara miras bıraktıkları, ruhun hakikati olan “Allah’ta kaybolma” fikrini son solukları ile ispat ettikleri için ölmezler.  

Şehidler ölmez çünkü “Yaşayanları yöneten ölülerdir.” Canını Allah’a armağan etmiş ölüler. Yaşayanlar, yaşamanın amacını farkında olanlardır. Yaşamak bu amaca hizmet etmeyi gerektirir. Bu amaca hizmet ettiğini canı ile ortaya koyan Şehidler, nasıl yaşanılması gerektiğinin nüanslarını bahşederler bize. Onların hayatları tescillenmiştir. Doğru yaşadıkları, amacına uygun yaşam sürdükleri, hayatlarının Allah’a adanmaya layık olduğunu canları ile ispat ederek göstermişleridir yaşamanın boyutlarını. Hayatımı yaşanılması gereken en veciz şekilde yaşamak istiyorsak hayatımızın Şehidler tarafından yönetilmesine ve yönlendirilmesine izin vermeliyiz.

Ölümü şehadet olan “büyük ölülerin dostluğuna, iyi ile kötüyü birbirinden ayırmak için de koşmalıyız.” Evet onlarla dost olmalıyız; Allah’ın dostudur onlar ve kusursuza yakın bir hayat ifa etmişlerdir. Yanlışı doğruyu, hakkı batılı, iyiyi kötüyü, onlarla kuracağımız dostane ilişki ile ifşa edebiliriz. Sırdaşımız, yoldaşımız onlar olmalılar. Onların yönlendirmesi ile bulmalıyız doğruyu. Mihenk taşımız olmalılar, hakkın münadiliğini yaparken bizlere.           

Şehidler idraki aşan bir hayat yaşarlar ve idraki aşan biçimde yaşıyorlardır. Hayatları; “Ebediyete yollanan mesaj”. “Kimsenin söylemediği ve söyleyemeyeceği gerçeklerin” inkişaf ettiği bir hayat. Akla gelebilecek her şeyi bir çırpıda silmek ve bir an bile düşünmeden canını siper etmek imanına. Söz konusu iman olduğunda tanımamak hiçbir engel ve sistem. Haykırmak… Herkes pusmuş otururken kalkmak… Şehadetin soluğunu hissedinceye kadar direnmek… ve ölümün sıcaklığını, ruhun özgürlüğünde yaşamak. Bedenini kaybetmek ama asla ölmeyecek ruhunu, ruhunu ‘gayb’ ipliğine bağlamış bedenlerde diriltmek. Kalıp başka kalıp, ruh aynı ruh; ŞEHADET RUHU.

Şehidlerin ender bulunanları vardır birde; sadece ruhları ile değil eserleri ile yaşayan Şehidler. Bedelini kanı ile ödemiştir. Zaten “ Yazar o birkaç sayfayı kaleme almak için gelmiştir hayata. Mümkün olsa taşa kazır fikirlerini. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır.” Bu sayede ulaşmıştır şehadete. Onun yolu kaleminin şehadete susamış oluşu ile başlar. Yazar, yazar ve yazdığının uğrunda canını bedel kılar, çünkü imandır onun yazdığı. İşte bu yüzden Şehid yazarlar vesilesi ile “Kütüphane bütün cağların, bütün ülkelerin ölümsüzlükleri ile dolu.” Ölümsüzlükler, çünkü yazan beden değil ruh, bedeli ödeyen de ruh, beden sadece angarya, bedeli ödeyen yaşıyorsa hala, bedel ödeten de yaşayacaktır kıyamete kadar.

Dikkat edilmesi gereken bir husus da Şehadet çemberine giren insanların rahle-i tedrisinden nasıl geçilmesi gerektiğidir.” Bu ulular bezmine kabul edilmenin tek şartı liyakat. Mabede bayağılar giremez. Diriler naziktir, ölümsüzler titiz.” “ Büyüklük, bayağıları meclisine kabul etmemektir. Bayağı, hissetmeyendir. Sevmeyen, sezmeyen, anlamayandır.” Taş gediğine işte burada oturur. Bedenini kaybetmiş ruhların beden bulması gerekir ölümsüzleşmemeleri için. Allah bizlere der “onlara ölüler demeyin”, aslında bu ifade ile muazzam bir sorumluluk yükler insana; onları kendi bedeninde yaşatma sorumluluğu. Bunun için gereklidir işte bahsi geçen mevzular.

İman dolu yürekler, imanının diyetini ödemişse Allah’a canıyla ve Allah demişse insana onu yaşatacak olacak sensin, insan hayatını hiçe saymayı öğrendiği bu ruhları barındırmalı bünyesinde. Cağların ve nesillerin Şehidleri Allah’ın bize bıraktığı bir mirastır adeta, sahip çıkılmayı bekleyen. Belki bir kitap, belki çocuğa verilen bir isim, belki bir makale, beklide bir mahlas. İmana sahip çıkan ve hayatını imanı için feda eden insanlara, hayatımızı onları ihya etmeye adayarak sahip çıkması gerekir bizlerin.

Şehid günleri, şehid ayları, şehid yılları… Şehadet geceleri, şehadet öyküleri, şehid romanları… Bazen bir söz ile, bazen bir anekdot…  Hayatımızın bir parçası olmalı şehidler; vazgeçilmez bir parçası. İlla tevessül edeceksek Şehadet silsilesine tevessül etmeliyiz belki. Yapmamız gereken rabıta ise, Şehidlerle rabıta kurmalıyız önce. Anmamız gerekiyorsa birilerini Şehidleri anmalıyız. Konuşulacaksa birileri için Şehidler için konuşulmalı. Hayat akışında gitmiyorsa eğer Şehidlere bağlanılmalı.

Hakikati bulan, başkaları farlı düşünüyorlar diye, onu haykırmaktan çekiniyorsa, hem budala, hem de alçaktır. Bir adamın “ benden başka herkes aldanıyor” demesi güç şüphesiz; ama sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?(Danıel De Foe)  

İslam coğrafyasının dört bir yanında şehadete koşan imanlı sinelere  ve şehadetle vuslata erenlere selam olsun…

Alıntılar Cemil Meriç’in “Bu Ülke” kitabından alınmıştır.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.