Tarih: 29.11.2025 13:29 Güncelleme: 29.11.2025 13:29

Mustafa KAPLAN

Haçlı Ruhunun Tarihsel Sürekliliği:
Alparslan’dan Selahaddin’e, Selahaddin’den Mustafa Kemal’e Giden Direniş Çizgisi

Tarih; milletlerin yalnızca yaşadığı olayların değil, aynı zamanda zihniyetlerin ve büyük yürüyüşlerin de kaydıdır. Bu yürüyüş kimi zaman savaş meydanlarında, kimi zaman diplomasi masalarında, kimi zaman da milletlerin kaderini belirleyen karanlık dönemlerin içinde gerçekleşir. Bugün Anadolu coğrafyasına baktığımızda, bin yıldır süregelen bir mücadelenin izlerini görmek mümkündür. Bu mücadelenin ana ekseni çoğu zaman “Doğu ile Batı”, “İslâm dünyası ile Haçlı zihniyeti” arasında şekillenmiştir.

1071 Malazgirt Zaferi, sadece bir askeri başarı değildir; Anadolu’nun Türk yurdu oluşunun miladı ve Haçlı akınlarına karşı verilecek uzun mücadelenin başlangıcıdır. Sultan Alparslan’ın Bizans ordusunu mağlup etmesi, yalnızca bir imparatorluğun yenilgisi değil, aynı zamanda ardındaki Haçlı zihniyetinin Anadolu’yu ele geçirme hayallerine vurulan tarihi bir darbe olmuştur. Bu zafer, bin yıllık direniş çizgisinin ilk halkasıdır.

Selahaddin Eyyûbî’nin Kudüs’ü yeniden İslâm beldesi hâline getirişi, dünyaya savaş ahlakı ve adaletin ne olduğunu gösteren unutulmaz bir dönemdir. Selahaddin, Haçlı ordularına karşı verdiği mücadelede yalnızca askerî dehasıyla değil, merhameti ve devlet aklıyla da tarihe geçmiştir. Kudüs’ün fethi, İslâm dünyasının direniş hafızasında özel bir yere sahiptir. Onun duruşu, Haçlı saldırılarına karşı verilen mücadelenin ikinci büyük zirvesidir.

Tarih tekerrür eder mi? Kimi zaman evet… Çanakkale Savaşı, Haçlı Seferlerinin modern bir versiyonudur. Boğazın önüne gelen orduların tamamı farklı devletlere ait olsa da aynı ortak paydada birleşmişlerdi: Avrupa’nın Hristiyan dünyası. İngiltere, Fransa, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada ve Hindistan’ın Hristiyan unsurları, İstanbul’u yani tarihteki adıyla Konstantinopolis’i yeniden ele geçirme amacıyla bir araya gelmişti. Diplomatik literatür bu güçlere “İtilaf Devletleri” dese de, gerçekte bu sefer, Haçlıların dokuzuncu ve onuncu seferlerde ulaşmak isteyip başaramadıkları hedefin modern ve daha organize edilmiş bir tekrarından başka bir şey değildi.

Bu noktada tarih sahnesine çıkan Mustafa Kemal Atatürk, milletinin kaderini tayin eden en kritik iradeyi ortaya koymuştur. Onun “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” sözü, bin yıllık direniş ruhunun modern yüzyıldaki yankısıdır. Mustafa Kemal, tıpkı Alparslan’ın Malazgirt’te, tıpkı Selahaddin’in Hıttîn’de yaptığı gibi, milletine yönelen büyük dalgayı durduran bir set olmuştur. Çanakkale’de durdurulan güç, sadece bir askerî ittifak değil, medeniyet akınlarının modern yüzüydü.

Düşünelim:
Alparslan’ın karşısındaki güç neydi? Bizans ve ardındaki Avrupa.
Selahaddin’in karşısındaki kimdi? Haçlı orduları.
Atatürk’ün önüne gelen kimdi? Birleşmiş Hristiyan dünyası.

Bu üç isim, üç farklı çağda ve üç farklı coğrafyada yaşamış olsalar da tarihin büyük halkasında aynı görevi omuzlamışlardır: medeniyetin, haysiyetin, vatanın ve inancın müdafaası. Bu nedenle Atatürk’ün Çanakkale’de ve Kurtuluş Savaşı’nda sergilediği askerî irade, sadece yakın çağın bir savunması değil; bin yıllık Türk varlığının devamını sağlayan büyük bir medeniyet duruşudur.

Sonuç olarak tarih, yalnızca isimleri değil; inançları, iradeyi ve milletlerin kaderine yön veren büyük ruhları yazar. Bu bin yıllık direniş çizgisi, Türk milletinin tarih sahnesindeki kararlılığının en güçlü kanıtıdır.

Yazar: mustafa kaplan

Anahtar Kelimeler: Haçlı ruhu, Malazgirt direnişi, Selahaddin Eyyûbî mücadelesi, Çanakkale modern Haçlı seferi, Alparslan Selahaddin Atatürk çizgisi, Türk tarihi direniş hattı, medeniyet mücadelesi Mustafa Kaplan


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.