Tarih: 09.11.2025 11:26 Güncelleme: 09.11.2025 11:26

Mustafa KAPLAN

Gerçekler ve Yalanlar: Kılık Kıyafet Devrimi Üzerine

Tarihi, bilgiyle değil önyargıyla okuyanların en büyük yanılgısı; olayları kendi inançlarına, ideolojilerine ya da düşmanlıklarına göre eğip bükmeleridir. Bugün hâlâ bir kısım çevreler, Atatürk’ün “kılık kıyafet devrimi” üzerinden, O’na olmadık suçlar yüklemeye çalışmaktadır. Oysa mesele, bir yasaklar devrimi değil, bir bilinç ve medeniyet dönüşümüdür.

Toplumun bir kısmı, Atatürk’ün çarşafı yasakladığını, peçeyi kaldırdığını, zorla şapka taktırdığını zanneder. Oysa bunların hiçbiri doğru değildir. Gerçek şu ki, 1935 yılında bazı milletvekilleri, çarşaf ve peçenin yasaklanması yönünde bir kanun teklifi hazırlamışlardır. Bu haberi alan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, hemen İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya talimat vererek teklifin geri çekilmesini istemiştir. Çünkü O’nun anlayışında devlet, insanların giyim kuşamına karışmaz; asıl olan, aklın ve bilincin özgürleşmesidir.

Atatürk’ün hedefi; kadını, kılığıyla değil kimliğiyle özgürleştirmekti. O, Türk kadınının eğitimle, kültürle, hukukla güçlenmesini istemişti; elbisesini zorla değiştirmesini değil. Bu yönüyle kılık kıyafet devrimi, zorla değil, örnek olarak yapılan bir dönüşümdür.

İşin ilginç yanı, bugün Atatürk’ü eleştirenlerin savunduğu Osmanlı padişahları, kılık kıyafet konusunda çok daha sert düzenlemeler getirmişlerdir. II. Mahmud, 1829’da çıkardığı bir fermanla fes giymeyi zorunlu hale getirmiş, sarık ve kavuk gibi geleneksel başlıkların yasaklanmasını istemiştir. Abdülmecid, ilk pantolon, ceket ve kravat giyen padişahtır. II. Abdülhamid döneminde ise kadınların çarşaf yerine ferace giymesi teşvik edilmiş; peçenin aşırı kapalılığı hoş görülmemiştir. Hatta dönemin bazı belgelerinde, “çarşafın İslam’a uygun olmadığı” yönünde yazılar yer almıştır.

Yani Atatürk’ten yüzyıl önce başlayan bu modernleşme hamleleri, Osmanlı sarayından çıkmıştır. Dolayısıyla Atatürk’ü “Batı özentisi” olmakla suçlayanlar, tarihin en basit gerçeklerini bile bilmezden gelmektedir.

Atatürk’ün kılık kıyafet devrimi, ne dinle çatışma içindedir ne de bir inancı hedef almıştır. O, şapka inkılabını bir sembol olarak görmüştür: Bir milletin, çağdaş dünyanın içine girmesini simgeleyen sade bir işaretti bu. Batılılaşmak, “taklit” değil, medeniyetle eşit seviyede yaşamak anlamına geliyordu.

Fes, bizim başımıza giydirilen bir zincirdir,” der Atatürk. Bu sözle kastettiği, bir kumaş parçası değil; zihinsel esaretti. O zinciri kırıp, aklı özgürleştirmekti hedefi.

Bugün hâlâ Atatürk’e “dini yasakladı, giyimi zorladı” diyenler, ya cahildir ya da art niyetlidir. Oysa belgeler, kararlar, tanıklar ve tarih tek bir şeyi söyler: Atatürk, ne çarşafı yasakladı, ne de inancı. O sadece, karanlıktan aydınlığa çıkan bir yol açtı. Kıyafet değil, bilinç devrimi yaptı.

O devrim sayesindedir ki, bugün kadınlar ister başörtülü ister başı açık, okula gidebiliyor; erkekler istedikleri kıyafeti seçebiliyor; insanlar inançlarını özgürce yaşayabiliyor.

Ve belki de bütün mesele budur dostum: Atatürk’ün asıl devrimi, insanı giydirmek değil; insanı özgürleştirmektir.

Anahtar Kelimeler: kılık kıyafet devrimi, Atatürk, Gerçekler ve Yalanlar, Cumhuriyet dönemi reformları, Neval Kütük, özgürlük, modernleşme, şapka inkılabı, Türk kadını, tarih ve bilinç, mustafa kaplan, 


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.