Gavur Padişah
Tarih, sadece kılıçla değil; akılla, vizyonla, inkılapla yazılır. Bugün Atatürk’e “gâvur,” “dinsiz,” “laik sapması” diye dil uzatanların, bir asır geriye gidip Sultan II. Mahmud’un yaptıklarına göz ucuyla dahi bakmaları, sanırım yüzlerine bir tokat gibi çarpardı.
Zira “Gâvur Padişah” lakabı, Sultan II. Mahmud’un alnına yobazların elinden kazınmış bir damgaydı. Aynı yobaz zihniyet, bugün de Atatürk’e dil uzatıyor. Değişen sadece sarıklarının şekli, sakallarının uzunluğu. Zihniyet hep aynı!
Sultan Mahmud, imparatorluğun çürüyen damarlarını kesip atmaktan çekinmedi. Kimi zaman kılıçla, kimi zaman kalemle, kimi zaman da akılla devrim yaptı. 1826’da, fes ve cübbe devrini başlattı. Sarıkların saltanatına son verip, fesle medeni bir kimlik kazandırdı. Yobazlar ayağa kalktı: “Padişah gâvur oldu!” dediler.
Devlet dairelerine kendi portresini astı, çünkü devletin yüzü halka dönmeliydi. Yine bağırdılar: “Resim haramdır!” dediler. İlk gazeteyi, Takvim-i Vekayi’yi kurdu. “Ne gerek var bu kâfir icadına!” dediler. İlköğretimi zorunlu yaptı, kız çocuklarını okula gönderdi. “Kadın evde oturur, ne işi var mektepte!” diye homurdandılar. Devletin evlatlarını Avrupa’ya ilim öğrenmeye gönderdi. “Gidip gâvurlarla karışacaklar!” diye iftira attılar. Fes, pantolon, ceket... Memurlarına çağın kıyafetini emretti. “Bu ne rezalet, padişah kâfir oldu!” dediler. Ama tarih, onların çığlıklarını değil; Mahmud’un aklını yazdı.
İşte o Sultan, “Ben camide Müslümanı, kilisede Hristiyanı, havrada Museviyi görmek isterim,” diyerek, bugünün laiklik anlayışının temellerini atan adamdır. Yani, Atatürk’ün fikirlerinin kökü yine Osmanlı toprağında yeşermiştir.
Şimdi sormak lazım bu cehalet perdesine sarılı kesime: Padişah laikliği savununca “ıslahat” oluyor da, Atatürk laikliği kurunca neden “dinsizlik” oluyor? Sultan Mahmud fes giydirince “medeniyet” oluyor da, Atatürk şapka giydirince “gâvurluk” mu oluyor? Mahmud kızını okula gönderince “aydınlık” oluyor da, Atatürk “kadın erkek eşittir” deyince “sapma” mı oluyor?
Evet, Atatürk de bir devrimciydi; tıpkı II. Mahmud gibi. Farkı şuydu: Mahmud temeli attı, Atatürk binayı tamamladı. Birisi karanlığı deldi, diğeri o delikten güneşi doğurdu.
Ve tarih, ne Mahmud’u “gâvur” diye hatırladı, ne Atatürk’ü “dinsiz” diye yazdı. Tarih, onları aklın, cesaretin ve ilerlemenin mimarları olarak kaydetti. Oysa yobazların adı bile geçmez tarih kitaplarında. Çünkü tarihin raflarında cehalete yer yoktur.
Bugün hâlâ Atatürk’e kin kusan, çağdaşlığa düşmanlık eden o sözde “din bekçileri”ne tek bir söz yeter: “Bir padişahın başladığı ışığı, bir asker tamamladı. Sizse hâlâ karanlığı seviyorsunuz.”
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.