Hakkında bir çok haber yazılıp çizilen, insanları kutuplaştıran ilginç bir proje üçüncü köprü projesi. Bu sayıda ‘’Milli Eğitim’’ başlıklı yazıma devam niteliğinde online oyun bağımlılığı üzerine bir yazı yazmayı hedefliyordum. Ta ki Tema vakfının üçüncü köprü’ye açtığı iki davadan birinin sonucunu ve bilirkişi raporunu görünceye kadar.
Bu zamana kadar kayıtsızdım çünkü siyasi rant için ülke gündemini boş yere oyalamak, milletimizi kutuplaştırmaya çalışmaktan başka bir şey değil idi konuşulanlar. Tema vakfının açtığı ve aleyhine sonuçlanan davayı görmezden gelemedim yani köprü için ilk defa elle tutulur bir konu konuşuluyor bende fikrimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
TEMA erozyonla mücadele, ağaçlandırma ve doğal varlıkları korumak üzere kurulmuş bir vakıftır. Kuruluş gayesine uygun olarak 2600 hektarlık orman arazisini korumak için üçüncü köprü yapımına karşı dava açmıştır. Buraya kadar her şey doğru. Bu konuyu ilginç hale getiren ise bilir kişi raporu oldu. Raporda “Köprü etrafında yerleşim oluşmazsa çevreye abartıldığı kadar zarar vermez. Yapılmazsa daha büyük çevre kirliliği olur” yazıyordu, sizce de ilginç değil mi? Çevreci bir vakıf çevre için bir dava açıyor ve sonucunda kendisi çevre temizliğine karşı çıkmayla suçlanıyor...
İlk bakışta çok kafa karıştırıyor ama raporun devamını okuyunca taşlar yerine oturuyor. Bilirkişi heyetinin raporunda ‘’köprü yapılmazsa, sıkışan trafik nedeniyle meskun mahallerde daha büyük çevre kirliliği yaşanacak...” ifadesi dikkatleri farklı bir yöne çekiyor. Tema vakfının kuruluş amacı doğayı çevreyi korumak, erozyonla mücadele için ağaçlandırma yapmak peki ama insan sağlığı?
İstanbul trafiğiyle meşhur nüfus yoğunluğuyla bir çok ülke’yi geride bırakan bir şehir. İstanbul valisi Hüseyin Avni MUTLU’nun yaptığı bir açıklamada ‘’araç sayısı ise 3 milyon 112 bin 770’’ demiştir. Bu rakam beni endişelendirmeye yetiyor. Sıkışık İstanbul trafiğinde araçların egzozundan çıkan karbonmonoksit, hidrokarbonlar, nitrojen oksitler, kısmen yanmamış yakıt ve partiküller gibi zararlı ve zehirli maddelerle maruz kalmak işin fiziki boyutu. Birde istediğimiz yere vaktinde varamamak, saatlerce hareketsiz biçimde araç içerisinde beklemenin verdiği sinir ve stres gibi manevi zararları var.
İstanbul’da yaşayan insanlar maddi manevi sıkıntılarla uğraşırken 6500 hektarlık orman arazisinin kendi kendine fotosentez yapması sizce ne kadar gerekli? Boğaziçi Köprüsü ve Fatih Sultan Mehmet köprüsüne çıkan D100 ve TEM otoyolu gibi yolları sürekli genişletmeye çalışacağımıza etrafına ağaçlandırma yapsak. Yavuz Sultan Selim köprüsünün yapımı tamamlansa ve bu üç köprü araçları paylaşsa, köprülere çıkan yollardaki ağaçlarda zehirli gazları paylaşsa maddi ve manevi olarak rahata kavuşsak daha iyi olmaz mı?