Eski Genelkurmay başkanı Işık Koşaner’in karargâhta bazı subaylarla yaptığı konuşması 24 ve 26 Ağustos tarihinde internette yayınlanması bir anda ülke gündemine bomba gibi düşse de bu ses kaydı kamuoyunda yeteri kadar konuşulup tartışılmadı. Org. Işık Koşaner’in “noktasına vürgilüne kadar arkasındayım” dediği o konuşması kamuoyunda enine boyuna tartışılmamasının sebebini Türkiye gündeminin her gün ve her saat değişmesi. Org. Koşaner’in konuşmasının konuşulmaya başlamasından kısa bir süre sonra İranlı yetkilinin
Karayılan’ı yakaladık açıklaması, BM’nin hazırladığı Mavi Marmara Raporu’nun açıklanması bunun sonucunda çatırdayan Türkiye-İsrail ilişkilerinin artık kopmuş olması, Başbakanın Arap Baharı’nı yaşayan ülkeleri ziyaret etmesi bu ülkelerde başbakana dolayısıyla Türkiye’ye duyulan sevgi selinin enginliğine, PKK terör örgütünün eylemlerini artırması öyleki sivilleri katledecek kadar gözünün dönmesi, doğudaki okullarımızda öğretmenlik yapan öğretmenlerimizi kaçırması, yeni anayasa çalışmaları için ana muhalefet ve muhalefet partileriyle görüşülmesi son olarakta meclisi boykot eden BDP’nin meclise dönüp yemin
etmek istemesi...
Dedim ya Türkiye gündemi öyle bir değişiyor ki bir gün önceki yaşanan olayı bir gün sonra konuşmadan unutuyoruz. Bu yazımda kamuoyunda yeteri kadar konuşulmayan eski Genelkurmay başkanı Org. Işık Koşaner’in 24 ve 26 Ağustos tarihinde internete düşen ses kaydı üzerinde duracağım. Her zaman olduğu gibi bu gibi dinlemeler gündeme gelse birileri düğmeye bastı, yine karanlık güçler karargıhın en mahrem yerine girmiş, TSK’nın kriptoları dost-düşman eline geçmiş, gizli servislerin parmağı var. TSK’nın içinde köstebekler cirit atıyor, türünden açıklamalar, söylemler, demeçler hep havada uçuşuyor.
Bir dönem TSK’nın en tepesinde bulunan ismin dozacı hayli yüksek özeleştirilerde bulunduğu, ortamın yabancı kulakların kulak kesileceğini kulak ardı ederek emiri altındaki subaylara bir bir sıralıyordu ordunun eksikliklerini. “Her yere kontrolsüz mayın döşedik, emir-komuta birliği sağlayamıyoruz, çatışma anında tim komutanlarımız mevziye silahlarını bırakıp kaçıyor, kendi erlerimizi alnından vurduk, sınır karakollarımız hatalı yapılmış, halimiz tam bir kepazelik, törerle mücadelede hiç kimsenin talimatına ihtiyacımız yok, elimizdeki teknik imkanları kullanamıyoruz, eğitim ve tatbikatımız zayıf, üst makamlara doğru bilgi verilmiyor, kum torbalarından yapılan mevziler roketlere kolay hedef oluyor, erleri kendi işlerimizde kullanma işini kaldıralım, yasalar dışında hareket ettik...” TSK, darbelerle, müdahalelerle, balyoz, ayışığı, e-muhtıralarla ve her karakol baskınlarında (Aktütün, Hantepe) bazı karakol komutanların zafiyet olduğu iddiası hep konuşuldu halende konuşulmaya devam ediliyor.
TSK’nın bir zamanlar en tepesindeki ismin “bunları biliyormuydunuz, bunları biz yaptık.” itirafı karşısında kavurucu ramazan sıcaklığına aldırış etmeden komuoyu bir anda don kesilmişti. Diğer taraftan ise şimdiye kadar kendisine eleştiri yöneltenlere anında sert bir üslupla karşılık veren TSK’nın terörle mücadele konusunda eksiklikleri olduğunu birinci ağızdan dile getirilip öz eleştiriye tabi olması geçte olsa sevindirici bir gelişmeydi. Sevindirici bir haber diyorum çünkü bir yerde eksikliklerimiz varsa ve o eksikliklerimizi herkes gibi bizde biliyorsak bundan sonraki ilk işimiz o eksikliklerimizi düzeltmek olmalıdır / olacaktır onun için sevindirici bir gelişme olarak görüyorum. Ancak asıl sorgulanması gereken soru otuz yıldır terör belasıyla mücadele edildiği halde emir-komuta zafiyeti, istihbarat zafiyeti, kendimiz döşediğimiz mayınlara basarak şehit edilen askerlerimizin durumu, (eski Genelkurmay başkanı Org. Koşaner açıklamalarına bakarak söylüyorum) TSK’nın başındaki
ismin bilgisi dahilinde ise sorumlular hakkında ne gibi işlemler yapıldı? Sorusu akla geliyor.
Diyelim ki karakolların yeterince güvenli olmadığı, kum torbalarından yapılan mevzilerin roketlere kolay hedef olunduğu bu konuşmadan sonra biliniyor olunduysa peki bu konuda neler yapıldı? Karakollarımızın konumu güçlendirildi mi? Mevzilerimiz artık daha güvenli hale mi getirildi?
Terör belasıyla mücadele konusunda devletin tüm kurum ve kuruluşları iş birliği ve uyum içinde olmalı değil mi? Eğer bir kurumda zafiyetler varsa o kurumun en yetkilisi bu zafiyetleri cumhurun yani Cumhurbaşkanıyla, hükümetle yani bakanlar kuruluyla bilgi paylaşımı yapması gerekmiyor muydu? Tüm bunlara bakıldığında, bazı kesimler ivedi olarak TSK’nın reforma ihtiyacı olduğunu söyleselerde ne kadar kamu kurum ve kuruluşumuz varsa bu kurumlarımızın köklü bir reforma ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Son olarak Org. Işık Koşaner’in şok etkisi yaratan sözleri (eksikliklerimizin dile getirilmesi) devletin yetkili mercilerine özellikle de yeni komuta kademesine yol gösterici olmalıdır. Org. Koşaner’in yürekleri dağlayan o konuşmasındaki eksikliklerimiz, gediklerimiz, gördüklerimiz görüpte göz ardı ettiklerimiz bundan böyle yüce milletin bilgisi dahilindedir. Otuz yıldır ülkemizin belası olan teröre karşı başta hükümet olmak üzere, ana muhalefet, ve muhalefet partileri (burada özellikle BDP üzerine düşeni yapmalı), TSK, diğer kamu kurum ve kuruluşları, STK’lar, ekonominin patronları, medya patronları, sanatçılar, futbolcular, kürt aydınlar hatta kürt halkı, kısacası yediden yetmişe herkes artık elini taşın altına koymalı.
Artık ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. Vatan, namus, bayrak, ezan için hayatın baharında şehit düşen evlatlarını vatan topraklarına defneden annelerin yüreklerine düşen kor ateş tüm Türkiye’nin yüreğine düşüyor. Hepimiz bir gemizin içinde yolculuk yapmıyor muyuz? Delinmek, parçalamak hatta batırılmak istenilen geminin içinde sende varsın be adam. Bunu hala neden anlamıyorsun.