29.11.2014 15:39:46

Mehmet Doksanbir

 Kim ne derse desin ülkemizde eğitim başlı başına yeniden en başından tekrar tekrar irdelenmesi gereken bir sorundur. Yapısıyla, felsefesi ile, literatürü ile, okulu ile, öğretmeni ile, müfredatı ile, siyaseti ile politikası ile, yönetimi ile her yönü ile tekrar masaya yatırılması gereken bir sorundur. Türkiye tarihi açısından eğitim noktasında göze çarpan birçok sorun olmakla birlikte, tarihi süreçte en çok göze çarpan sıkıntı tepeden inmeci mantıktır.

Tepeden inmeci mantıkla paralel olarak eğitimin siyasi bir olgu oluşu ve bunun uzantısı olarak bir şeyleri sadece yapıyor olmak-görünmek için yapmak. “Türk siyasi tarihinde Milli Eğitim Bakanlarından kaçı öğretmenlik mesleğinden gelmedir?” sorusu birçok soruya doğrudan cevaptır aslında. Çünkü eğitim saha çalışması yapılmadan asla künhüne vakıf olunamayacak bir alandır. Hemen yakın tarihten bir örnekle açıklayabiliriz; Sayın Başbakanımız Ahmet DAVUTOĞLU’nun başbakanlığa gelir gelmez yaptığı ilk faaliyetlerden birisi, akademisyen maaşlarına zam hem de bir hayli zam yapması oldu. Bunun sebebi, Sayın Başbakanımızın akademik camiadan gelen bir sima olması, akademisyen sorunlarını bizzat bilmesi yani sahadan yetişip gelen bir isim olmasından kaynaklanıyor. Bu güne kadar üzerinde çok da durulmayan dile getirilmeyen bir meselede sahanın sorunlarını bilen birisinin yetki makamına geldiğinde doğrudan düzeltme yapması bunun adı.

Bu basit örnekten hareketle şunu söyleyebiliriz ki, sahada yetişmeyen, çekirdekten gelmeyen, eğitim için söyleyecek olursak sınıfı, okulu solumamış üst düzey yöneticiler sisteme her daim zarar verirler, ne kadar iyi niyetli olurlarsa olsunlar sistem her daim kendi cefasını çekmiş adamları kendi başında görmek ister, bu şekilde tekâmül eder.

Eğitim sorunun temelinde yatan problemler, eğitimin künhünü kavramamış yöneticiler ve siyasiler, toplumun sosyo-kültürel durumunu okuyamayan araştırmacı, danışman ve yetkililer ve son olarak da bütün bunlardan yoksun olduğu için güzel bir iş yapacak olsa da tepeden inmeci mantıkla hareket edilmesidir. Niyet ve yapılan işler güzel olsa da tepeden inmeciliğin ne kadar sorun oluşturabileceğini Ömer DİNÇER bakanlığında, işi ehli olmayanların nasıl sisteme zarar verdiğini Nimet ÇUBUKCU ve önceki iki Milli Eğitim bakanında gördük. AKP hükümetinin neredeyse en başarısız olduğu alan eğitim olarak hep gündeme geldi. Bunun en büyük sebebi de bahsettiğimiz işin ehli olmayan, sahadan gelmeyen, eğitimin, öğretmenliğin, yöneticiliğin, sınıfın, okulun sancısını çekmeyen kişilerin eğitim işlerinin başına getirilmesi oldu.

Eğitimde sahanın önemli olduğunu FATİH projesi örneği üzerinden değerlendirebiliriz. FATİH projesi şu anda dünya standartları ile yarışabilecek bir projedir. Yapılmak istenilenler gelecek adına eğitim ve halk kültürü noktasında ciddi gelişmelere öncülük edecektir. Ancak gözden kaçan çok ciddi bir durum var o da; öğrenci profili, derslik sayısı, sınıf mevcudu. Eğitim standartlarında bir sınıfın maksimum öğrenci sayısı 24-25 olmalıdır. Ülkemizde bu nicelikte sınıf bulma olasılığı ise gerçekten bir hayli düşük. 40, 45, 50, 60 kişilik sınıflarda ders işleyen öğretmen arkadaşlarımız var. En azını alalım30-35 kişilik bir sınıfta öğrencinin eline tablet vermek hiç şüphesiz öğretmenin işini çok daha zorlaştırmaktadır.

30-35 kişiyi yönetmek bir hayli zor bir iş olmakla birlikte işin içerisine tablet gibi teknolojik ve ilgi çekici bir alet ve kontrolü zor bir araçta girince dersin çığırından çıkması kaçınılmazdır. Evet, Fatih projesi kapsamında tablet dağıtımı çok ciddi, yenilikçi, gelecek adına umutvar bir harekettir ancak buna ne kadar hazırız? Bu noktada ilk yapılması gereken derslik sayısını arttırmak, okullaşma oranını yükseltmek değil midir? Bu konudaki bir diğer mesele ise maddi kültür öğeleri ve manevi kültür öğeleri çatışmasıdır. Kozmopolit bir toplumuz.

Her yerde aynı standartları yakalamak imkânsız gibi bir şey, ülkemizde. Bilgisayarın “b”sinden habersiz öğrenci ile “hacker” olma yolunda olan öğrenciyi aynı kefede değerlendirirseniz, her iki öğrenci gurubu içinde bahsettiğimiz kültür çatışması söz konusu olacaktır. Bir guruba fiber suçlar ve internet kullanma bilinci(ahlakı) dersleri vermek, o öğrenci gurubu o alanda gelişirken diğer gruba bilgisayar-bilişim dersleri vererek her iki gurubu da kendi içerisinde eşit duruma getirmeye çalıştıktan sonra yapılacak tablet projesi her iki gurup içinde ciddi manada etkili olacaktır.

Birkaç küçük örnekle açıklamaya çalıştığımız mesele aslında birçok taşı yerine oturtma çabasıdır. Çünkü eğitim geleceğimizdir. Eğitim ile ilgili herhangi bir karar verilirken bu dikkate alınmalıdır; EĞİTİM GELECEKTİR.
 

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.