Yavrulayan inek, koyun, keçi, manda ve topraktan yetişen buğday, çavdar, pamuk, pancar, patates v.s...
Kışlık ve yazlık sebzelerle meyveler...
* * *
Bir de toprağın altında madenler var; kömür, linyit, demir, bakır, bor, altın, gümüş, elmas v.s...
* * *
Osmanlı padişahlarıyla sadrazamları ve kapıkulları; ne “hayvancılık”ın sağladığı getiriden haberliydiler, ne toprağın üstünde yetişen “ürünler”in getirisinden, ne de toprağın altından çıkarılan “madenler”in getirisinden...
* * *
Hangi tür üretimlerin getirisi daha kârlıydı ve daha da kârlı hale getirebilmek için neler yapmak gerekirdi?
* * *
Sivil-asker siyasetçi nutuklarında da, sivil-asker bürokratların demeçlerinde de; kabasından bir övünme dışında, ekonominin kılcal damarlarıyla; o alanlardan geçimini sağlayan milyonlarca insanın durumu, asla ön plana çıkarılmamıştır.
* * * Zonguldak’taki bir maden ocağında patlayan bir grizu sonucu, toprağın 540 m derinliğinde mahsur kalan ve artık hayatlarından umut da kesilen 30 maden işçisi...
* * *
Bendenizin dayım Cemal Kıpçak, bir maden mühendisiydi. Kendisi Zonguldak’ta görevli olduğu dönemlerde, birkaç kez inmiştim maden kuyularına.
* * *
Toprağın yüzlerce metre altındaki maden tünellerine inerek, oralarda nasıl çalışıldığını görmeden; Türkiye’de “çağdaşlık” ibresinin nerde durduğunu anlama olanağı yoktur.
* * *
Tünellerin açılması, açılan tünellerin çökmemesi için maden direkleriyle pekiştirilmesi ve henüz yeterince açılmadığı için gitgide daralan ve yüksekliği 50 cm’ye kadar alçalan tüneller...
* * *
Sürüne sürüne oralara kadar gittiğim de olmuştu.
Sular içinde boylu boyunca yanlamasına yere yatmış bir maden işçisi, elindeki kazmayla kömür kesiyordu.
* * *
Gün günden kentlerde yaygınlaşan fuarlarda, doğrusu isterdim bir maden kuyusunun içinin de; “bire bir boyutunda” şöyle azıcık yansıtılmasını...
* * *
Emile Zola, maden işçilerinin hayatını ve ilk grevleri nasıl başlattıklarını anlatan romanı “Germinal”i, 1885’te yazmıştı.
* * *
1885’de Osmanlı tahtında, 34’üncü Padişah Sultan 2’nci Abdülhamit oturuyordu.
Kimsenin ne madenlerden haberi vardı, ne de maden işçilerinden.
* * *
Oysa ABD’de raylı trenin icadına da, madenlerden çıkarılan kömürlerin kolayca taşınması amacı neden olmuştu.
* * *
Köylülerin gövdesel gücünü kullanma yerine, kaynatılan su buharının gücünü devreye sokma fikri; 18’inci yüzyılın başında Fransa’da filizlenmiş ve deneylere de girişilmişti.
* * *
Su buharının gücünü kullanabilmek için, suyu kaynatmaya; suyu kaynatmak için de kömüre gereksinme vardı.
* * *
Özellikle 19’uncu yüzyılda kömür madenleriyle, maden işçileri; toplumsal yaşamın değişik rüzgârlarla dalgalanan bir bayrağı durumuna geldiler.
* * *
Türkiye’de ise Turgut Özal dönemine kadar; maden işçilerinin durumundan söz etmek de suçtu, madenlerin durumundan da; madenlerin zamanında değiştirilmediği için, göçüklere neden olan maden direklerinden de...
* * *
“Atalarımızın kanıyla sulanmış olan bu topraklar...” nutukları ise; “Bütçeler”in nasıl kullanıldığını da şeffaflaştırmıyordu, “hayvancılık”ın getirisiyle, “tarım ürünlerinin” getirisinin nasıl arttırılabileceğini ve “madenlerin” nasıl bir güvenceye muhtaç olduğunu da açıklamıyordu.
* * *
Dünkü Milliyet’in sürmanşetinde kare içine alınmış bir de not vardı:
“Türkiye’deki maden işçilerinin kazalarda ölüm oranı, Avrupa ortalamasının yaklaşık 4.5 katı”
* * *
Türkiye’nin dış dünyada ağırlığının arttığı ve evrensel baskülde yeni kilolarla şişmanlamakta olduğu iddia ediliyordu ama; Türkiye’nin içinde de bir yandan sıcak çatışmalar sürerken, bir yandan da tüm taşra, İstanbul’a doğru akmayı sürdürüyordu.
* * *
Vaktiyle Enver Paşa da, Orta Asya İmparatoru olmaya taktırmıştı aklını; kız kardeşi tanıdıklarından parasal yardımlar rica ede ede yitirdi hayatını.
* * *
“Şeffaflık” açısından dünya sıralamasında Türkiye, 56’ncı basamakta; vatandaşların “yaşam kalitesi” açısından da 79’uncu sırada...
Ya “kadın hakları” açısından?
Sondan 7’nci...
* * *
400 yıl önce Pir Sultan Abdal şöyle diyordu:
Abdal Pir Sultan’ım bu nasıl haldır
Yiğidi meydana getiren maldır
Fukaranın yüzü bir soğuk göldür
Soyunup da ona kimse dalmıyor
* * *
Bugün Zonguldak’taki bir kömür madeninde bir grizu patlaması sonucu, toprağın 540 m altında hayata veda eden 30 maden işçisi de; Pir Sultan Abdal’ın şiirine yeni bir kıta eklemede...
* * *
Eski bir Rumeli deyimi vardır:
- Ağızda pilav pişse, benden Tuna kadar yağ, derler.
* * *
Ağızda pilav pişirme, lafla peynir gemisi yürütme, havanda su dövme alışkanlıkları da, elbet bir gün bitecek.
* * *
Ama kim bilir ne zaman?