Zekeriya Şahin
23.09.2025 15:11:41
28 Şubat'ta dini milli olan her şeye savaş açanların DNA ları incelendiği takdirde, bunların da babalarının ya Paris'ten, ya da Selanik'ten olduğu görülecektir.. Ne yazık ki bu piç taifesi nesebi gayri sahihler sadece 5- 10 sabık Paşa'dan ibaret değildir.. Toplumun her tabakasında her meslek gurubunda bunlardan yeterince vardır..

Tarih: 02.07.2021 11:07 Güncelleme: 02.07.2021 11:07

Mehmet ERDİL

Bizi Türk Subayları İhraç Etmedi!


Çok iddialı bir Yaş zedeye rastladım konuşuyordu;


Madem ben bir Türküm, madem vatanımı seviyorum, madem işimi çok iyi yapıyorum, madem disiplinliyim, madem dindarım, madem yüz kızartıcı hiçbir suç işlememişim, madem yüksek disiplin notlarına sahibim de, neden TSK’dan ihraç edilmişim!

Sizce böyle vasıflara sahip muvazzaf bir asker, Türk subayları veya paşaları tarafından ihraç edilir mi?

Sizce bu üzerinde araştırma yapılmaya değer bir konu değil midir?

Peki, siz bu konuda araştırma yapan hiçbir gazeteci duydunuz mu? Kesinlikle duymadınız biliyorum zira yok böyle biri ama 28 Şubat süreci boyunca bu postal yalayıcı gazeteciler, köşe yazarları gerek TV’lerde gerek gazetelerinde hep garibim yaş zedelere bir vatan haini muamelesi yaptılar ve bihakkın görevlerini de yerine getirdiler çünkü postal sahipleri ve patronları öyle istiyorlardı.



O konuşmadan hayli bir zaman sonra bir gün, bir Osmanlı yüzbaşısı olan ünlü yazarımız Ömer Seyfettin’in “Piç” isimli öyküsüne rastladım, okuduğumda kafam dank etmişti!

Öykü de ismi geçen Ahmet Nihat’ın varlığı bu iddiaları doğruluyor gibiydi.


Yaş zedelerin TSK’dan Y.A.Ş. kararlarıyla sorgusuz sualsiz ihraç edilmeleri Askerliğin ruhuna, peygamber ocağı denilen bu askerlik mesleğinin tabiatına, Mertliğe, Türklüğün şeref ve haysiyetine aykırı olmasına rağmen, 28 Şubat süreci denilen o zulüm döneminde yılda iki kez vuku bulan bu ihraçlarda yüzlerce personel atılırken, ben bunu gerçekleştirenlerin gerçek kimliklerini hep düşünmüşümdür.

İşte Ömer Seyfettin’in “piç” isimli öyküsünde ben bunun sadece bir yanını görmüştüm.

Eskiden yani bu zulüm sürecinin kudretli generalleri üç beş çapulcu deyip doğru dürüst mücadele etmedikleri terörizmden ve boş dağları bombalattıkları bir dönemden, teröristlere kaldıkları inlerini dahi dar eden, onları tükenme noktasına getiren, destan üzerine destanlar yazan bir T.S.K. dönemine evrilmesi bu düşüncemi desteklemektedir diye düşündüm.



O yılların kadrolarına bir bakın TSK’dan irtica yaygarasıyla başarılı inançlı ve eşleri kapalı personelleri ihraç etmekle meşguldüler, çoğu son günlerinde Generallikten erliğe tenzili rütbe yapmış olmaları bile bu fikrimi güçlendirmektedir.

Oysa şimdiki kadroya ve icraatlarına baktığınızda, başarı üstüne başarı elde ediyorlar, Libya da Suriye de Azerbaycan da Afrika da her yerdeler, dün yasak olan birliklerde bugün mescitler açarak yeniden peygamber ocağı vasfına getirilmesine gayret sarf ediyorlar.


Ömer Seyfettin’in bu eseri bir kurgu değil, gerçek hayatın içinden gün yüzüne çıkarılmış bir gerçektir.

Öyküde geçen Ahmet Nihat mayasının gereğini yapmıştır!

Tıpkı 28 Şubatçıların kendi mayalarının gereklerini yaptıkları gibi…!


“Bingazi'ye savaşmaya giden yazar, arkadaşı Kahire'de hastalanınca, Mısır'ı kontrol eden Avrupalıların arasında onu yalnız bırakmamak için, arkadaşı iyileşene kadar Kahire'de kalmaya karar verir. Kahire'de geçirdiği on günlük sürenin başında bir lokantada eski arkadaşı Ahmet Nihat'la karşılaşır. Artık Katolik ve Fransız olduğunu söyleyen ve bu nedenle yazarın tepkisini çeken Ahmet Nihat, başından geçenleri anlatmaya başlar. Öğrencilik yıllarından beri Türklükten ve Müslümanlıktan nefret eden Ahmet Nihat, hukuk eğitimi için gittiği Paris'te kalmaya ve Fransızlaşmaya karar vermiştir. Ancak bir süre sonra annesinin ölüm döşeğinde olduğu haberini alıp İstanbul'a dönmüştür. Annesi ona, gençliğinde yasak aşk yaşadığı Fransız Doktor Dubois'nın Ahmet Nihat'ın gerçek babası olduğunu söylemiş, annesinin ölümünden sonra Fransa'ya gidip gerçek babasını bulan Ahmet Nihat da adını 'Pierre Dubois' olarak değiştirmiş ve Katolikliğe geçmiştir. Hikâyesini, 'Ey azizim, şimdi halis bir Fransız olduğumu anladınız mı?' diye bitiren muhatabına 'Anladım, lakin zaten Türk değilmişsiniz ki... Piçmişsiniz!' yanıtını veren yazar, ortamı terk edip oteline döner ve İstanbul'da Türklüğü aşağılayıp Batılılara özenen herkesin aslında piç olabileceğini düşünür.”


O halde Yaş zedelerin verilen yarım hakları behemehâl tamamlanmalıdır.


TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.