Devlet Bahçeli’nin dengesi bozuldu.
Kasım ayındaki MHP kurultayı öncesinde, Kürt açılımına karşı çıkmak adına, “Elli yıl dağda gezeriz” diyecek kadar saçmalamayı kendisine reva görmesini bir nebze anlayabilmiştik.
Bu yolla, parti içindeki militan kanadın bağımsız çıkışlar yapmasının ve tabii, kurultayda kendisine karşı birleşmesinin önünü kesmeye çalıştığı aşikârdı.
Ama kurultay bitti, Bahçeli’nin “gerilim stratejisi” bitmedi.
MHP lideri, 2011 seçimlerine dönük kampanya için erken bir siftah yaptı... Orta Anadolu’da nicedir AKP’ye kaptırdığı milliyetçi-muhafazakâr tabanı bölmek ve İç Ege, İç Karadeniz gibi bölgelerdeki işsiz gençlerin öfkesini büsbütün kabartmak için olsa gerek, giderek daha radikal bir söylem kullanmaya başladı.
Buradaki acı ironi, Bahçeli’nin yıllardır partisini uzaklaştırmaya çalıştığı “faşizan şiddet” mirasına şimdi dört elle sarılır görünmesi, “Sokağa çıkmanın mazereti olmaz, mafyaya bulaşanın MHP çatısı altında işi yoktur” sözü sanki kendisine ait değilmişçesine, yüzü sokağa bakan tehditkâr ve mafyatik bir üslupla konuşmasıdır.
Bahçeli’yi yakından tanıyanlar, oy hesabına dayanan bu sertleşme tercihinin MHP lideri için bir tür “kendini inkâr” ve “rakiplerine teslimiyet” anlamına geldiğini de biliyorlar.
O rakipler ki, Bahçeli’nin hafta sonundaki izansız yazılı açıklamasını fırsat bilip çıkardıkları kâğıt tomarının kapağını bir “faşizan şiddet” davetiyesine dönüştürmekte beis görmediler.
O rakipler ki, Bahçeli’nin de gayet iyi bildiği gibi, kendisini tasfiye etmek için ülkenin en karanlık örgütü eliyle az hazırlık yapmamışlardı.
Ergenekon tutuklusu Emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün, bundan iki yıl önce, “Bahçeli’nin bu işten ayrılması lazım... bu kaldığı sürece parti bitecek” dediği kayıtlarda duruyor.
Ergenekoncuların, Bahçeli’nin yerine Ümit Özdağ’ı geçirmek için hareketlendiklerini; ellerindeki bütün iletişim olanaklarını Bahçeli’yi kötülemek ve sokağı kıpırdandırmak için kullandıklarını bizim kadar, Bahçeli de biliyor.
Hal böyleyken, partidaşlarını, çetelerden, mafyadan ve sokak kavgasından ayrı tutmaya, “temiz” ve “efendi” kılmaya özen gösteren bir liderin bugün tam tersi yönde mesajlar vermesi, Bahçeli’nin rakiplerine teslim olduğunu ya da onları sağduyuyla yenemeyeceğinden korkup, “germekse, en iyi ben gererim” diyerek, denge aradığını düşündürüyor.
Bu bozulmaya mahkûm bir dengedir; şiddetin yolunu açabileceğini bilerek gerginlik stratejisi izlemek bizatihi bir denge bozukluğunun işaretidir.
Nitekim, Bahçeli’nin üç gün önceki yazılı açıklaması, adlarını vererek dört medya patronunu ve AKP’yi tehdit ediyordu.
Geçen hafta Meclis Genel Kurulu’nda Osman Durmuş’un tahrik edici konuşmasına sahip çıkan Bahçeli, dün de partisinin grup toplantısında “MHP sıralarına bir metre yaklaşan ne olacağını görür” deyip komik bir külhanbeylik tasladı.
Başbakan Erdoğan’ın buna verdiği hızlı cevap, gerek Bahçeli’yi “doktorlara havale etmesi” açısından, gerekse MHP’nin faşizan teori ve pratik birikimini hatırlatması açısından belki sertti ama çok da yersiz değildi.
Bahçeli, milliyetçi gençlerin karanlık bir planın uygulanmasını kolaylaştırmak için kanlı bir kavgaya itildikleri o kirli geçmişe özlem duyarcasına konuştuğu müddetçe, ona bu “faşizan birikimi” daha çok hatırlatırlar.
Ve bence, bu yersiz özlemin bedelini herkes gibi Bahçeli de öder.
O kirli geçmişe dönmek istemeyecek kadar akıllı, o kanlı tuzağa düşmeyecek kadar olgun olan çok sayıda MHP’linin oyunu yitirmekle kalmaz; sokak kavgasından medet uman bir siyasetin kapısını açarsa, o kapıdan ondan çok daha hızlı geçecek başka birileri de liderliği onun elinden alır.
Bahçeli’ye yazık olur.
Bence Bahçeli’nin, partisine getirmek için uzun süre uğraştığı “toplumu devletin üstünde tutan, sakin ve sorumlu” çizgiyi benimseyen MHP’liler biraz durup düşünmeliler.
Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın dünkü yazılı açıklamasında, Taraf ve Vakit gazetelerini “MHP düşmanlığı konusunda tetikçilik kardeşliği” yapmakla itham ettikten sonra, “Başbakan’ı ve yardakçılarını ikaz ediyoruz. Türk milliyetçileri, bütün bunların hesabını mutlaka soracaktır. Göstereceğimiz müsamahanın sınırları daralmaktadır” demesini akıl kârı sayıyorlar mı gerçekten?
Kimi, neyle tehdit ediyor Yalçın? “Türk milliyetçileri” dediği insanlara “sokağa salınacak katiller” gözüyle mi bakıyor? Kimin, adına neyin tetikçiliğini yapıyor?
Yalçın’ın seviyesiz ve tehditkâr üslubuna teslim olmuş görünen Bahçeli, bu teslimiyetin bedelini hiç mi hesaplamıyor?