İnsanın beş temel duyusu vardır: görme, işitme, koklama, tat alma ve dokunma. Bu duyularla dış dünyayı algılar, çevremizle iletişim kurar ve yaşamımızı sürdürürüz. Ama tarih boyunca insanlar, bu beş duyunun ötesinde farklı bir algıya, farklı bir hisse sahip olduklarına inanmışlardır. İşte bu algıya “altıncı his” denir.
Altıncı his, çoğu zaman mantıkla açıklanamayan, sezgilere dayalı bir farkındalık olarak tanımlanır. Bir kişinin herhangi somut bir bilgiye dayanmadan doğru kararlar vermesi, yaklaşan bir tehlikeyi hissetmesi ya da olacak bir olayı önceden sezinlemesi bu kavramla ilişkilendirilir.
Peki, altıncı hissin kaynağı nedir? Bilimsel açıdan bakıldığında bu durum, tamamen doğaüstü bir güç olarak değil, beynin ve bilinçaltının bir ürünü olarak açıklanır. İnsan beyni çevreden sürekli bilgi toplar. Biz farkında olmasak da gördüğümüz, duyduğumuz ve yaşadığımız her şey bilinçaltımıza kaydolur. Bu bilgiler, kritik anlarda sezgi şeklinde ortaya çıkabilir. Ayrıca bazı insanlar ayrıntıları çok daha hızlı fark eder. Bu farkındalık, geleceğe dair bir “öngörü” gibi görünebilir. Evrimsel sürece bakıldığında ise insanlık tarihinde hayatta kalabilmek için tehlikeleri sezmek çok önemliydi. Bu nedenle beynimiz, çevreden gelen küçük ipuçlarını işleyerek bizi uyarmaya programlanmıştır.
Altıncı his, günlük yaşamda sıkça karşılaştığımız bir durumdur. İçinizden bir kişinin sizi arayacağını düşünürsünüz, kısa süre sonra telefonunuz çalar. Bir yere gitmekten sebepsizce vazgeçersiniz, sonradan orada kötü bir olay olduğunu öğrenirsiniz. Yeni tanıştığınız birine karşı hiçbir sebep yokken olumlu veya olumsuz bir his beslersiniz ve genellikle bu hisler doğru çıkar.
Tüm bunlar altıncı his ile ilişkilendirilir. Aslında altıncı his, bizim kendimizdir. Ona dikkat edelim…
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.