İşte size bir insan profilini gayet açık bir şekilde anlatan, yalnızca beş kelimeden oluşan minik bir cümle; Alacağına Aslan, Borcuna Kuş Olmak!
Efendim bendeniz, insanoğlu denen, mahlukatın en akıllısı olan bu ilginç canlıları yeni yeni tanımaya başladığımı fark etmiş bulunmaktayım.
İnsanlar doğası gereği hep almayı, sevilmeyi, övülmeyi, etrafını değiştirmeyi ister. Çevresini değiştirmeye çalışır ama kendini hep es geçer Ademoğlu… Biraz da kendisi insanları sevmeyi, başarıyı övmeyi, yardıma muhtaç olana vermeyi aklına getirmez.
-Hatta bu hususta şöyle bir fıkra da var:
Adamın birisi denizde boğuluyormuş… Can havliyle bağıran, dalgalarla boğuşan adamı kurtarmak için kıyıda toplanan kalabalıktan herkes heyecanla bağırıyormuş;
Elini veeeeerrr… Veeeer eliniiiii… Eliniiii verr.
Adam tüm bağırışlara çağırışlara rağmen bir türlü elini uzatmıyormuş. Herkes şaşkın! Tam bu esnada ünlü büyüğümüz Nasreddin Hoca imdada yetişir ve;
-Siz bu cimri herifi tanımazsınız… Bakın nasıl kurtaracağım deyip, bağırır;
-Allll elimiiii, allll… Elimiii allll.. Allll elimi!
Adam hemen hocaya uzatır elini ve boğulmaktan kurtulur.
O kadar cimri bir adam ki, canı pahasına olsa bile bir şeyler vermeyi kabullenemiyor. Bu bir fıkradır, burada yaşanan olay elbetteki olmamıştır. Her ne kadar kurgu da olsa işin özü budur. Cimrilik de ancak böyle tarif edilebilir.
İşte bu tip insanlar, Alacağına Aslan, Borcuna Kuş’tur…
Diyelim alacağına kuş bir adam sıkıntıya düştü ve sizden borç isteyecek. Yer yüzünde ki tüm yavşaklıkları, yılışıklıkları, yalvarmaları, yakarmaları, ağlamaları, sızlamaları bu zat-ı muhteremde görmeniz mümkündür. Sizden aldığı parayı “Ekmek Mushaf çarpsın ki bir ay sonra ödeyecektir…” Bu tiplerden akrabalarınız da arkadaşlarınız da olabilir.
Sizden borç parayı alan bu adamı bir daha görmeniz mümkün değildir. Ancak bir altı ay, bir sene sonra bir düğünde tesadüfen karşılaşır ve hiçbir şey olmamış gibi selamlarsınız. Size borçlu olduğu için utandırmak istemezsiniz. Ama çabalarınız boşa kürek sallamaktır. Çünkü; o zaten utanmayı rafa kaldırmıştır.
Bu adamı düğünde görmen sana olan borcunu aklına getirmez ve bir ay için aldığı para ikinci senesine doğru yol almaya başlar.
Derken bir gün gelir ve bu herifin icra ettiği meslek dalına ihtiyaç duyarsın. Çağırır ve bu akraban yada arkadaşınla iş anlaşması yaparsın. Senin işini yapmaya başlar ve bir bakarsın her gün para istemeye başlar. Şu alınacak, bu alınacak, şunun yevmiyesi verilecek, bunun burası, falan filan, fişmekan…
Adam her gün para ister ve iş bitmeden sizden alacağı paranın dörtte üçünü alır. Ama almaya doymaz ve yine ağlamaya başlar. Bu defa “Hooop” dersiniz. Bak alacağının dörtte biri kalmış. İşini bitir, hesabı keselim. Siz misiniz böyle söyleyen?
Hemen ertesi gün tüm kahvelere, arkadaşlara, akrabalara bir dedikodu yayılır; Falanca benim paramı vermiyor, yok şöyle yaptı, yok böyle yaptı, yok üstüne yattı. Tüm dedikodulara kulak tıkarsın ve işini uzun bir uğraştan sonra tam olmasa da ufak tefeğine bakmadan bitirtirsin.
Hesap günü gelir ve kara kaplıyı açarsın. Senden iki sene önce aldığı borcu bu hesaptan düşeceğini söylediğin an yüzü asılır, kafasında yapacağı dedikoduları hesaplamaya başlar. Sen alacağını düşüp, vereceğini de hemen verip işini bitirirsin. Ama daha sonra dinleyeceğin dedikodulardan kurtulma şansın yoktur.
Borcuna kuş olan bu şeref ve haysiyetten yoksun olan zat, alacağına aslan kesilir. Sende alacağı varsa tüm mahalleye, semte, ilçeye, ile duyurur. Her gün arar, ağlar, sızlar, ölür ölür dirilir. Ama sana borcu varsa “Kuş” olup uçuverir. Bir daha ki göç mevsiminde rastlayabilirsen ne ala.
Sen iki sene boyunca alacağını hiç isteme bile, bu adamdan alacağın olduğunu kimsecikler bilmesin bile… Ama senin bir borcun varsa, her gün telefon, her gün mesaj, her gün ağlama sızlama.
Hepinizin başına geldi değil mi böyle vakalar? Böyle yavşak kuşların kanadını kırıp, hiç dönmemesiye uzak memleketlere zoraki göçe sürgün etmek gerekir. Adam kategorisinde yer açıp, boşa meşgul ettirmemek için.
Hoş ve sevgiyle kalın.