16.02.2015 09:52:54

Mehmet Doksanbir

 Ahlak günlük hayatta çokça kullandığımız Arapça kökenli bir kelime. İnsanlığın ilk gününden içinde bulunduğumuz ana ve insanlığın son anına kadar varlığına hayatımızda sürekli ihtiyaç duyduğumuz en temel gerçeklik ahlaktır. Genel olarak ahlak deyince akla daha çok sınırlı birçok “davranış kalıbı” dışında bir şey gelmiyor. Daha çok “ahlaksızlık” üzerinden algıladığımız ahlakı belirli bir kalıbın içerisine sıkıştırmış durumdayız toplum olarak. 
Ahlakı nokta-i nazarından kendimizi sorgulamayışımız bir kenara, ahlak üzerine düşünce üretme nazariyesinden de uzak olduğumuz ayan bir hakikat.

Ahlak çok katmanlı ilişkiler bütününü ifade eder çoğu zaman. Allah’la ilişkimizi, insanlarla ilişkimizi, kendimizle ilişkimizi, eşya ile ilişkimizi, tabiat ile ilişkimizi ifade eder ahlak.  Oysa genel kanat üzerinden ahlakı değerlendirdiğimizde belirli bazı davranışların dışına çıkartamıyoruz ahlak anlayışımızı. Oysa ki ahlak kendi içinde ve ilişkisi olduğu diğer ameliyelerle bütün halinde şümullü bir muhtevaya sahiptir. 
Genel kapsamı içerisinde Allah’la, insanla, kedimizle, eşyayla, tabiatla olan ahlak ilişkimizin birçok alt kategorisi bulunmaktadır. Ebeveynimize, eşimize, çocuklarımıza, bahçemizdeki çiçeğe, kapımızdaki arabaya, elimizdeki telefona, kösedeki televizyona hatta sanal ortamdaki olaylara dair de ahlaki sorumluluklarımız olduğu aklımıza gelmez çoğu zaman.

Unutmamalıyız ki ahlaklı olmak sadece yalan söylememek, çalmamak, haksız kazanç elde etmemek değildir. Elbette bunlarda ahlakla ilgilidir ancak ahlak bu dar kalıba sıkıştırılacak kadar sabit bir kavram değildir. Ahlak bilinçli, iradi olarak hayatımızda var olan her şeyde aranması gereken temel esastır. Ahlak temelde bir ölçü sistemidir, davranışlarımıza ölçü koyar-getirir. Bu zaviyeden bakınca dünya ahlak üzerine-ölçü üzerine kurulmuştur. Her şeyin bir ölçüsü vardır. Azı zarar, fazlası zarar, ortası karar yani ölçüsü neyi gerektiriyorsa öyle olmak; ölçülü yaşamak. Ölçü üzerine kurulmuş olan bu düzen ancak ahlak ile mükemmel şekilde çalışır. Dünyadan, insanlardan ahlakı çekin alın, geriye sadece ve sadece zulüm kalır. 

Düşünelim güç var. Güç var ama güç ölçüye mebni kullanılmıyor. Güç var ama güç ahlakı yok. Ne olur o zaman? Güç vardı, ahlak yoktu, Hiroşima oldu Nagazaki oldu; Nazi katliamı oldu, Irak’ta bir milyon insan öldü,Suriye kanlar içinde, kan ağlamaya da devam ediyor. Bosna’da Srebrenitsa katliamı oldu, …. Ve daha nicesi. Davranışlarımızdaki, yaptıklarımızdaki geçerli mutlak değer ahlaktır. Yaptığımızı ahlaki olarak yapmıyorsak kesinlikle birilerine en azından kendimize zulmediyoruz demektir. Dolayısıyla yazmanında kendine ait belirli ahlaki ilkeleri, nazariyeleri vardır. Yazmanın ahlaki ilkelerinden en temeli alıntı ahlakına riayettir. Menşei size ait olmayan bir fikri size aitmiş gibi sunmak ahlaksızlıktır. Yazmanın diğer bir ahlaki ilkesi, yazan kişinin kendi yazdıklarına uygun bir yaşantı ifa, icra etmesidir, yazdıklarını yaşamasıdır. “Düşünmek bizim işimiz. Yapmak mı? O kölelerimizin” mantığı ile yapılanlar, yazılanlar, çizilenler istenilen neticeyi asla veremeyecektir. Yaptığımız işin bedelini ödemediğimiz takdirde taptığımız işin hiçbir değeri, kıymeti harbiyesi, anlamı olmayacaktır. 

Ya yaptığımız işin bedelini ödemeliyiz, ya da bedelini ödeyemeyeceğimiz işe kalkışmamalıyız. Yani ayak yorgan meselesi…  

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.