Aylak bir günümdeyim... Ok gibi fırlıyorum sokağa. Ama yavaş yavaş ilerliyorum. Her şeye çok farklı bir gözle bakıyorum. İnsanlarda bir koşuşturma var ki sormayın. Nereye koşuyor bunca insan ? Ya insanlardan çok fazla olan araç trafiği durmak bilmez mi ? Hayat çok hızlı akıyor vesselam. Kayıyor avuçlarımın arasından, sabahın kör saatinde tuzlu suların derinliklerinde yakaladığım balık misali.
Sokakta ağır ağır yürüyorum. Sağa sola, önüme arkama, her yere bakınıyorum. İnsanları süzüyorum. “Ah be kardeşim, insan bu kadar kilo alır mı ? Spor yap, diyet yap biraz... Bak bak, şuna bak. Kurumuş adeta, rüzgara tutulmasa bari” gibi saçma şeyler düşünüyorum. Yolun kenarından yürüyorum, çünkü kaldırımlar esnaf zâdelerin masaları, tabelaları, reyonları ile dolu. Yollar dersen, dev bir kül tablasını anımsatıyor insana. Sarı sünger parçaları dolu her bir köşesi. Saksıların içine sigara söndüren zihniyet, yerlere izmarit atmış çok mu ?
Kafamı kaldırıp ağaçlara bakınıyorum... Yeşil rengini görmek ne mümkün ki, toz toprak, egzoz, fabrika dumanları ağaçları griye çevirmiş adeta. Ya evlerin çatıları, neden kırmızı değil ? Allah Allah... Bir şeyler ters mi gidiyor ne ? Evlerin hepsi de filizler bırakmış üstlerinde. Bir dahaki seçime katı çıkarız inşallah düşüncesiyle. Sıvasını da o zaman yaptıracaklar herhalde. Boya mı ? Lüzumsuz masraf. Boş ver.
Sokakları arşınlamaya devam ediyorum. Bankta oturmuş iki sevgili. Ne güzel aşk yaşıyorlar öyle. Gençlik gibisi yok değil mi ? Kanları kaynıyor valla. Erkek, bir kene misali kilitlenmiş yarinin dudaklarına. Allah muhabbetinizi artırsın. Yoldan geçenlerin ağzını sulandırıyorsunuz haberiniz ola... Valla her gelen bir göz payı isterse karışmam.
Bu kulağımı tırmalayan korna sesleri ne zaman kesilir ki ? Bu uğultu hiç bitmez mi büyük şehirlerde ? Sabahın beşinde bile devam mı eder fabrikalar çalışmaya. Ne zaman sessizlik anı olur ? Aa, yere tükürdü. Bak terbiyesize. Bu kadarı da ayıp valla. Bir de Avrupalı olmaya çalışıyoruz. Tövbe, tövbe. İnsanı zorla günaha sokuyorlar...
Köstebekler de ne kadar büyümüş böyle ? Dev çukurları kazacak kadar.. Yoksa belediye çukurumu bunlar. Tüh, köstebeklerin günahını da aldım.
Bir çocuk görüyorum, çok tatlı. Bana bakıp gülümsüyor. Hayatın güzel yanı bu olsa gerek diyorum. Ama başımı kaldırdığımda gözlerimin derinliklerinden açığa çıkan ışıltı sönüveriyor. İnsanlar birbirine yiyecek gibi bakıyor. Selam verme diye bir şey olmadığı gibi. Hafif bir tebessüm bile kalmamış kimsede. Sanki karşısında ki insandan bir zarar görecekmiş gibi şüpheli, öfkeli bakıyor gözlerine.
Ne alırsan bir milyon diye bir yazı görüyorum. Ucuzluk pazarıymış. Sonra düşünüyorum, dünya da bir ucuzluk pazarı bence. Ne alırsanız bir milyon... Gel abla yanında bir de şunu vereyim. Dünya ucuzluk pazarına yine bekleriz.
Allah kahretsin! Yine mi ? Yine bir karıncayı ezdim. Bir hayatı bitirdim. Canım sıkıldı işte bak. Güçlü güçsüzü mü eziyor yoksa? Küçükleri ezen iki ayaklı hayvanlar, hiç vicdan azabı çekiyor mudur ? Geceleri uykuları kaçmaz mı? Cevabı basit; Kaçmıyor... Ben biliyorum. Nerden mi ? Horultularını duymamak mümkün değil.
Bir ambulans sireni duyuluyor uzaktan. Yine bir insan daha mı vuruldu yoksa bir başka insan geçinen varlık tarafından ? Yerde kan izi var, burada kavga olmuş besbelli. Saçlarını yolup atmışlar, kara kaşlı, kara gözlü bir çocuğun. Bir annenin feryadı bölüyor gündüzü tam orta yerinden. Ay yıldızlı bayrağa sarılı bir şehit cenazesi yoldan geçen. Vatan uğruna canını vermiş bir şehit. Teröre kurban gitmiş, yiğit bir yürek. Nişanlısı varmış geride. Bak yine sulu gözlülük ettim işte.
Bir esnafın oğlu olmuş. Sevinçten dört köşe. Baklava dağıtıyor arkadaşlarına. Bilmiyor ki çocuğu sigara içecek, uyuşturucu kullanacak, alkolle haşır neşir olacak, bir İnternet kafenin köşesinde porno siteleri arşınlayacak... Bilmiyor ki canım dediği yavrusundan okkalı bir tokat yiyecek... Gençlik bozulmuş, ahlak çökmüş, eskiler mumla aranır olmuş, bilmiyor.
Biz insanların emrine verilen dünyamızın değerini bilmiyoruz. Denizlerin, ağaçların, ekmeğin, suyun, sevginin, annenin, babanın kısacası insan olmanın değerini bilmiyoruz. Bu gidişle bilmeyeceğiz de. Benimkisi sadece kısa bir gezintiydi. Zaten daha fazla uzatmak istemedim. Evime döndüm. Bir kahve yaptım kendime, en köpüklüsünden ve bu abuk sabuk yazıyı yazdım. Bir daha sokağa çıkmak mı ? Sanmıyorum. Zor. Hem de çok zor.
Sağlıcakla Kalın.