YEREL HABERİM

Tarih: 11.12.2014 16:13

TARİHİ HAFIZA DERİNLİĞİ VE ÇÖZÜM SÜRECİ

Facebook Twitter Linked-in

 Bu yazımda çözüm sürecine farklı bakan ve tavır takınan üç kesimi konu edindim.
Birinci kesim: tarihi hafızası en fazla 1919’lara varan ve Ulusalcı Kemalist olarak kendilerini tanımlayanlardır. Bunlar için özellikle 1925-1950 tarihleri yani tek parti dönemi asr-ı saadettir. Bunlar çözüm sürecinin kendilerinin kurduğu ulus devletin ortadan kalkması anlamına geldiğini düşündüklerinden çözüm sürecine şiddetle karşılar. 
İkinci bir kesim de var ki onların tarihi hafıza derinliği en fazla 1800’lü yılların başına varmaktadır. Bunları da milliyetçi muhafazakâr olarak tanımlayabiliriz. Bunların da çözüm süreci ile ilgili kaygı ve endişeleri var. Fakat bu endişelerinde samimiler. Haklılık payları da var. Onları paranoyaklıkla suçlamak haksızlık olur.
1800-1918 arası tarih koskoca bir imparatorluğun bölünüp, parçalanıp yok olduğu bir zaman dilimidir. 1789 Fransız İhtilali ile birlikte başta Osmanlının Ortodoks Hristiyan tebaasında ulusalcı fikirleri ve kendi ulus devletlerini inşa etme düşüncesini oluşturdu. Başlangıçta masumane gibi görünen gerekçelerle başlayan ayaklanmalar, Osmanlı tarafından önce güvenlikçi tedbirlerle çözülmek istendi. Fakat bu yöntem başarılı olmayınca tıpkı bugünkü gibi çözüm sürecine benzer siyasi yöntemlerle bu meselenin halledileceği zannedildi. Önce bütün tebaayı kucaklayan bir üst kimlik arandı. Ve aranan üst kimlik Ak Parti iktidarında gündeme getirilen Türkiyelilik kimliğine benzer bir kimlikti. Tabi o zamanki kimliğin tanımı doğal olarak Osmanlılıktı. O günkü Osmanlı aydınları ve yöneticileri Osmanlılık kimliğini ve Osmanlıcılık fikriyatını benimsediler. Daha sonra Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla gayrimüslimler de Müslümanlarla eşit tebaa haline getirildi. Meşruti rejime geçince de gayrimüslimler de artık yönetime katılma hakkına sahip oldular. Bugünkü ifade ile bu demokratik reformların tümü Kanun-i Esasi ile (Anayasa) güvenceye kavuşturuldu. Fakat bütün bu çabalar istenilen neticeyi vermedi. Gayrimüslimleri, Osmanlıdan ayrılma fikriyatından vazgeçirmedi. Çarlık Rusya’nın desteği ile de onlar Osmanlıdan ayrılıp bağımsızlıklarını kazandılar. Asırlarca birlikte yaşamalarına rağmen bunlar dost ülkeler olarak da kalmadılar. 1912 tarihinde Balkan Savaşı’nda Osmanlıya ağır bir darbe vurdular. 
İşte bu ikinci kesim, çözüm sürecine bu şekilde bakmaktalar. Yani Kürtlere bütün demokratik hakları verilse de, onlara eşit vatandaşlık sağlansa da ve bunlar anayasal teminatta kavuşturulsa da olumlu neticeler alınamayacağını, Kürtleri Türkiye’yi bölüp kendi devletlerini kurma fikrinden vazgeçiremeyeceğini düşünmektedirler. Bunların büyük bir kısmı çözüm sürecine açıkça karşı çıkmasalar da bu endişelerini dile getirmektedirler.
     Bir üçüncü bir kesim: Hafızaları 1071’e kadar uzanır. Bunlar Türk ve Kürt birlikteliğinin üç kıtaya hâkim ve asırlarca âleme nizam veren bir imparatorluğun inşası anlamına geldiğini gayet iyi bilirler. Ve bu konuda sağlam bir kanaate sahiptirler. Bu kesimin başını başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere Ak Parti’nin kadroları çekmektedir. Onun içindir ki bütün provokasyonlara rağmen ısrarla çözüm sürecini sürdürmektedirler. 
Demem o ki dostlar çözüm sürecine bakış tarihi hafızanın sığlığı ve derinliği ile doğru orantılıdır. Tarihi derinliğe sahip olanlar, o şanlı döneme uzanabilenler özgüven sahibidirler. Fakat Osmanlının hasta adam olarak tanımlandığı dönemin ötesine ulaşamayanlar hep tereddütle ve korkuyla hareket etmektedirler.

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —