Mehmet ERDİL

Tarih: 24.05.2021 09:13

Kalbim Yuva’da Kaldı.

Facebook Twitter Linked-in

Kalbim Yuva’da Kaldı.

Duyunca şaşırmıştım!

Türkiye de çocuk mahkemeleri hâkimlerinin, kanun gereği en az bir çocuk sahibi olmalarının şart olduğu, ayrıca çocuklar üzerine eğitim aldıkları doğru mu?

Yetim öksüz ve sahipsiz çocukların barındırıldıkları halk arasında yuva- yurt ismiyle bilinen çocuk esirgeme kurumlarının müdür, memur, öğretmen, bakıcı, temizlikçi, çamaşırcı, aşçı, bekçi vs. çalışanlarının da aynen hâkimler gibi kanunen çocuk sahibi olmaları şartı yanı sıra, mülakatta kaşlarının bile çatık olmamasına, müşfik ve mülayim mizaçlı olmaları konusunda büyük hassasiyetin gösterildiği de doğru mu?

O halde ne kadar güzel bir sistem ve ne kadar insani bir düzen!

Düşünün ki devlet kendi kurumuna, terkedilmiş kundaktaki çocuktan tut, bir yaşında, iki, üç beş yedi yaşındaki bu çocuklara sahip çıkma, onlara analık babalık yapma, büyütme, yetiştirme ve okutma gibi görevlerini yapmak için alıyor ve bağrına basıyor…!

Şimdi soruyorum; devletimiz bu işi ehil kadrolarla, sistemli bir şekilde, ilmi bir şuurla, kaliteli bir öğretim kadrosu ve müşfik bakıcılarla, bir denetim altında ve bir hedef tayin ederek yapmış olsa, bu kurumlar tıpkı Enderun gibi bir ocak olup buradan bay ve bayan devlet adamları diplomatlar ilim adamları, sanatkârlar iş adamları asker ve bürokratların en iyileri yetişmez mi?

Yetişmemesi devletin eksikliği ve çok büyük ayıbı olmaz mı?!

Hatta ta küçüklüğünden beri devletin elinde olan bu sabileri en iyi şekilde yetiştirmek, devletimizin bir namus borcu olması gerekmez mi?

Peki bu böyle mi?

Değil…

Demek ki yanlış duymuşum ve boşa şaşırmışım!

Az biraz araştırıp soruştursaydım bu güzel uygulamanın var olduğunu ancak bu ülkenin bizim ülke olmadığını anlardım.

Bu masum talihsiz yavruların bu yuvalarda ne şekilde ve nasıl yetiştiklerini ve 18 yaşlarına geldiklerinde buradan nasıl ayrıldıklarını ve sonlarının ne olduklarını hiç merak ettiniz mi?

Bence merak etmelisiniz…!

Keşke Raşit Anaral’ın “Beni yuvada unuttular” isimli bu alanda yazılmış o şaheser romanını hiç okumasaydım!

O kitapta ağladığımı, ağlarken güldüğümü, heyecan duyduğumu, öfkelendiğimi, o çocukluk hissiyatını iliklerime kadar yaşadığımı, duygulandığımı, yüreğimin lime lime eridiğini keşke unutabilseydim!

Yazar; olayları, ortamı, diyalogları hissiyatları o kadar mükemmel ve akıcı bir dille ve etkileyici yazmış ki, insan bunun sırrını kitabın son sayfalarına doğru ancak anlayabiliyor. Evet, Romandaki olay kahramanı ve yazar aynı kişi.

Bu kitap bu ülkede neden bestseller olmadı diye çok isyan etmiştim.

Ne çok, az okuyoruz!

Bu kitap vesilesiyle kısmen de olsa bu yavruların bu özel dünyalarını tanıdım, iyi ki tanımışım, tanımasaydım kesinlikle eksik kalırdım, kitabı okuduktan sonra yüreğimin yarısı hep orada o çocuklarla beraber kaldı, diğer yarısı da eridi bitti, keşke okumasaydım serzenişim ise kendime kalmayan kalbimeydi.

Sağ ol büyük yazar! Hepimizin mesul olduğu bu saf ve temiz sessiz ve itirazsız dünyanın kapısını bizlere araladın.

Önünüzde saygıyla eğiliyor, kaleminizi minnettarane öpüyorum.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —