Kâinatın Sessiz Şahitliği
Zerreden kürreye, atomdan galaksilere, hücreden insanın gönül âlemine kadar her şey, bir sır taşır içinde. Bu sır, varlığın özü olan **"Vahid"**e, yani Allah’a işaret eder. Fakat bu işareti görebilmek için sadece göz değil, gönül de gerekir. Çünkü hakikat yalnızca zahirde değil; bâtının derinliklerinde gizlidir.
Her şey Allah’ı zikreder.
Her şey Allah’ı gösterir.
Her şey Allah’ı anlatır.
Ama biz, çoğu zaman o suskun anlatımı duyamayız. Çünkü içimizdeki gürültü, dışımızdaki sessizliği bastırmıştır.
Gör ki anlayasın
Bir karınca, yüklediği yükle Allah’ın kudretine işaret eder.
Bir kuş, gökte süzülürken Allah’ın azametini nakşeder.
Bir yaprak, rüzgârla titrerken bile O’na secde eder.
Bir hücre, emir alır gibi bölünür, çoğalır, vazifesini yapar – tıpkı bir melek gibi.
Yıldızlar geceleri gökyüzüne dizilmiş birer nur kandili gibi parlar.
Güneş, her sabah bir emirle doğar, akşama doğru sükûnetle çekilir.
Yağmur, rahmetin sıvı hâlidir.
Rüzgâr, kudretin görünmez elidir.
Ve insan…
Tüm bu tecellîleri görmekle ve anlamakla mükellef bir kalp taşıyan yegâne varlıktır.
Bir harf bile boş yaratılmamıştır
Kâinat, büyük bir kitaptır. Her varlık, bu kitabın bir harfidir.
Bu harfleri birleştirmeden, satırlarını okumadan, cümlelerini çözmeden hakikate erilemez.
Kur’an, bu kitabın hakikatini bize öğreten ilahî bir tercümandır.
Ve Peygamber Efendimiz (sav), bu büyük kitabın yaşayan şerhidir.
Hz. Mevlânâ ne güzel der:
“Sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiksin.
Gül düşünürsen gülistan olursun; diken düşünürsen dikenlik...”
Gönül gözüyle baktığında
Bir çiçeğin açmasında,
Bir çocuğun gülüşünde,
Bir annenin duasında,
Bir yetimin gözyaşında…
Hakk’ın isimleri tecellî eder.
El-Bâri, yaratır.
El-Musavvir, şekil verir.
Er-Rahman, herkese merhamet eder.
Er-Rahîm, özellikle müminlere şefkatle yönelir.
El-Alîm, her şeyi ilmiyle kuşatır.
Es-Semî, sessiz duaları bile işitir.
El-Basîr, gece karanlığında yürüyen karıncayı dahi görür.
İşte şahitlik budur
Şahitlik sadece dile ait değildir.
Göz görür, şahitlik eder.
Kulak duyar, şahitlik eder.
Kalp hisseder, şahitlik eder.
Tefekkür eden bir akıl, Yaratan’a teslim olur.
Bizi Yaratan, yalnızca yaşatmak için değil; anlamak, sevmek ve şahitlik etmek için de yaratmıştır.
Ve şahitlik, her gün, her an devam eder.
Bir ağacın gölgesinde,
Bir denizin dalgasında,
Bir yıldızın kayışında,
Bir çocuğun “Anne!” deyişinde…
Hepsi bir çağrıdır bize:
"Benimle değilsin ama Ben seninleyim."
Son söz yerine
Kâinat, Allah’ın cemâl ve celâl sıfatlarıyla tecellî ettiği bir aynadır.
Bu aynada kendi yüzünü gören, aslında Rabbini tanımaya başlar.
Ve gönül gözü açılan bir kul, artık ne boşluğa ne yalnızlığa düşer.
Çünkü bilir ki:
"Hiçbir zerre yoktur ki, Allah’ın varlığına şahitlik etmesin..."
Ve bu şahitlik, kıyamet gününde dahi susmayacaktır.