Ulaştırma Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun Gebze’de çöken bina hakkında yaptığı açıklama, kamuoyunda yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Bakan Uraloğlu, “Bunun sonucunu görmeden birilerini itham etmek; hele hele 4 insanımızın öldüğü yerde birilerini itham etmek gerçekten gazeteci olduğunu düşünen bazı kişilerin bu konuda ithamları var. Bunları ben dikkate almıyorum.” ifadelerini kullandı.
Bu açıklama, özellikle basın camiasında tepkiyle karşılandı. Çünkü olayın ardından yapılan sorgulamalar, haberler ve kamu adına sorulan sorular, aslında gazeteciliğin temel görevidir. Gazeteciler; gerçeği aramak, kamuoyunu bilgilendirmek ve yetkililerden hesap sormakla yükümlüdür. Bu sorumluluk, demokrasinin en temel direklerinden biridir.
Bir binanın çökmesi sonucu dört vatandaşımız hayatını kaybetmişken, toplumun ilk beklentisi hızlı, şeffaf ve tatmin edici bir açıklamadır. Eğer bu açıklama gecikmişse, eleştirilerin muhatabı gazeteciler değil, açıklamayı geciktiren mercilerdir. Eleştiriye kapalı bir tutum sergilemek, hem kamu vicdanında hem de medya dünyasında olumsuz bir izlenim bırakır.
Uraloğlu’nun “gazeteci olduğunu düşünen bazı kişiler” ifadesi, basın mensuplarına yapılmış bir haksızlık ve saygısızlık olarak değerlendirilmelidir. Çünkü bu tür genellemeler, gazetecilik mesleğini değersizleştirir ve özgür basın ilkesine zarar verir.
Gerçek gazeteciler, afetin, kazanın ya da ihmallerin üzerindeki sis perdesini kaldırmak için sorar, araştırır, sorgular. Bu sorgulama, bir itham değil; kamu yararının gereğidir.
Bir ülkede güçlü bir basın, güçlü bir demokrasinin temelidir. Yetkililerin de bu gücü desteklemesi, eleştiriye açık olması gerekir. Çünkü hesap verebilirlik, bir zayıflık değil; aksine bir devlet adamlığı göstergesidir.
Sonuç olarak, Gebze’de yaşanan acı olayda sorulması gereken soru şu: “Ne oldu ve neden oldu?” Bu sorunun cevabını bulmak için çabalayan gazetecileri itham etmek yerine, onlarla birlikte gerçeği aramak herkesin ortak görevi olmalıdır.