İbrahim Hakkı Damat

Tarih: 05.11.2011 10:44

CUMHURİYETİN 88. YILDÖNÜMÜNDE ATATÜRK’ÜN DIŞ TÜRKLER POLİTİKASI (3-2)

Facebook Twitter Linked-in

Geçen hafta Atatürk’ün dış Türklere yönelik güttüğü siyasetin düşünsel altyapısının nasıl şekillendiğini genel hatlarıyla ortaya koymaya çalıştık. Bu hafta ise eldeki vesikalara bakarak onun dış Türklere yönelik siyasetini nasıl icra ettiğine dair uygulama örneklerine bakacağız.
 
Bilindiği gibi “Milli Mücadele” yılları Türkiye’nin en sıkıntılı yıllarıdır. Fakat Atatürk içinde bulunduğu zorluklara rağmen Türkiye dışında yaşayan Türklerin ve hatta İslam dünyasının kaderiyle de ilgilenmeyi ihmal etmemiştir. Nitekim 1920 yılının sonlarına doğru İngilizlere karşı bir ittifak sağlamak üzere TBMM tarafından Moskova’ya Heyet-i İlmiye namıyla bir heyet gönderir. Neden böyle yaptığını soranlara ise “Rusya’da ve Rusya ile temasta namünetenahi İslam kütleleri vardır. Bu İslam kütleleri içinde bizim ifa edebileceğimiz birtakım hususi, mahrem ve fevkalade vezaifimiz vardır. Bittabii bu vezaifin mahiyeti ilan edilerek oraya memur, heyet gönderilemez.” diye konuya açıklık getirir.
 
Atatürk’ün dış Türklere yönelik siyasetini ortaya koyan en önemli belgelerden biri de Doğu’da Ermenilere karşı başarılı bir harekât düzenlemiş olan Kazım Karabekir Paşa’ya gönderdiği gizli emirlerdir. Büyük Atatürk’ün Karabekir Paşa ya yolladığı gizli emirlerin 13. maddesinde şunlara yer verilmiştir: “Madde 13- Azerbaycan’ın tamamen ve cidden müstakil bir devlet haline gelmesine taraftarız ve bunun temini için de Rusları gücendirmemek ve kuşkulandırmamak şartıyla teşebbüsat-ı lazime de bulunulacaktır... Azerbaycan için verilen bu talimat diğer Türk kavimleri için de geçerlidir.”
Yine bir konuşmasında “Coğrafi vaziyeti göz önüne getirilirse filhakika Azerbaycan’ın Asya’daki kardeş hükümet ve milletler için bir temas ve telakki noktası olduğu görülür. Azerbaycan’ın bu mevki-i mahsusu vazifesini pek mühim kılmaktadır...” diyerek Azerbaycan’ın stratejik önemine vurgu yapmıştır. Fakat, ne yazık ki Atatürk’ün bütün arzusuna rağmen Türkiye ile Azerbaycan arasında direkt bağlantıyı sağlayabilecek bir yapı oluşturulamamıştır.
 
Mustafa Kemal Paşa başka devletlerin boyunduruğu altında ezilen Türk-İslam dünyasının geleceğini de düşünmeyi ihmal etmemiştir. Afgan ordusunu modern bir hale getirmek için çalışmalar yapmaya başlamış Cemal Paşa, bunun için Mustafa Kemal Paşadan da yardım istemiştir. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa Afganistan’a yardım yapılması için Fevzi Paşa’ya bir talimat vermiştir. Bu talimatında Mustafa Kemal Paşa şöyle demiştir: “Müdafaa ve maliyemiz icabatı ile kabil-i telif olduğu takdirde Afgan ordusunun tensik için bir heyet-i zabitanın izamını ehem ve elzem görmekteyim.
 
Ne var ki, Cemal Paşanın faaliyetlerinden rahatsız olan Ruslar, Cemal Paşa’yı bir Ermeni katiline Tiflis’te öldürtmüşlerdir. Fakat hal böyle olmasına karşın Türkiye ile Afganistan arasında       1 Mart 1921 tarihinde “Türk –Afgan İttifakı” imzalanmıştır. Söz konusu ittifakta her iki taraf da Buhara ve Hive devletlerinin istiklallerini tasdik etmişlerdir. Ayrıca Türkiye, Afganistan’ın kalkınması için özellikle askeri ve eğitim sahasında yardım etmeyi taahhüt etmiştir.
 
Atatürk’ün, misak-ı milli sınırları içerisinde olup da alınamayan toprak parçalarında yaşayan Türklerin kaderi ile çok daha yakından ilgilendiğini ve çok daha kararlı bir politika izlediğini görmekteyiz. Bunun en güzel örneğini Hatay’ın Anavatan’a katılması oluşturmaktadır. Nitekim o, Hatay’ın Anavatan’a katılmasını sağlamak için T.B.M.M.’nin 5. dönem 3. toplantı yılını açarken yaptığı bir konuşmada üstü kapalı olarak Fransızlara şöyle bir nota vermiştir: “Yarın ki Türk-Fransız münasebetlerinindilediğimiz yolda inkişafına Hatay işinin iyi bir yönde yürümesi esaslı bir ölçü ve amil olacaktır kanaatindeyim.”
Bunun başka bir örneğini yine Batı Trakya, Musul ve Kerkük meselesinde takındığı tavırda görmekteyiz. O bu konuda da şöyle demiştir: “Allah nasipeder ömrüm vefa ederse Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım.”
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra tam bağımsızlık, iyi komşuluk, karşılıklı saygı ve eşitlik ilkelerine çok önem veren M. Kemal Paşa, bir yandan da gerek Türkiye'nin ve gerekse Türkiye dışında yaşayan Türklerin güvenliğini sağlayabilecek ittifaklar oluşturmaya gayret etmiştir. Nitekim Türkiye'nin özverili çalışmaları neticesinde Balkan ve Sadabat Paktları imzalanmış ve böylece Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar uzanan bir güvenlik zinciri oluşturulmuştur.
 
Bütün bu belgelere ve açıklamalara bakarak Atatürk’ün Pan -Turanist bir politika izlediği düşünülebilir. Fakat iyi bilinmelidir ki Mustafa Kemal Paşa, herkesin kendi ülkesinde mutlu bir şekilde yaşamasını amaç edinmiştir. Dolayısıyla bu amacı geçekleştirmek için dış Türklerin güvenliklerini sağlayacak tedbirler almış, dış Türklerle kültürel alanda birlik oluşturulması için büyük çabalar sarf etmiştir.
 
Nitekim onun tefsire muhtaç olmayan aşağıdaki sözleri, Türkiye dışında yaşayan Türklere yönelik siyasetini bir kez daha gözler önüne sermektedir: “Milliyet davası, siyasi bir mücadele konusu olmadan önce, bilinçli bir ülkü meselesidir. Bilinçli ülkü demek müspet ilme, ilmi usullere dayandırılmış bir hedef ve gaye demektir. Türkiye dışında kalmış olan Türkler ilkin kültür meseleleriyle ilgilenmelidirler. Nitekim biz Türklük davasını böyle bir müspet ölçüde ele almış bulunuyoruz. Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz.”
 
Önümüzdeki hafta Atatürk’ün dış Türkler politikası üzerinden bugüne yansıtabileceğimiz fikirler üzerinde duracağız.
Esen kalın.

Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —