Belediye Başkanlarının Vebali Büyük (Mü)
Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş.
Keyfi yerinde olan şeytan sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineğini sağan genç bir kadını uzaktan izlemiş.
Şeytan kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı
buzağının ipini biraz gevşetmiş.
Buzağı bu az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış debelenmiş ve boynundaki ip çözülmüş Koşarak annesini emmeye giden buzağı süt kovasını devirmiş sağdığı süt ziyan olunca sinirlenen genç kadın eline geçirdiği odunu buzağıya vurunca yavru yere yığılmış.
Yavrusuna saldırılan inek kayıtsız kalamayıp bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.
Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin ´gelinini öldürdüğünü görüp ineği tüfekle vurmuş.
Silah sesini duyan koca, karısını yerde cansız yatar babasını da elinde tüfekle görünce silahını çekip babasını öldürmüş.
Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam, bu kadar acıya dayanamayıp intihar etmiş.
Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan;
'BU FELAKETİ DE BANA YÜKLERLER, BUZAĞININ İPİNİ GEVŞETMEKTEN BAŞKA BEN NE YAPTIM ŞİMDİ!!!” demiş.
Belediyelerde çalışan her türlü işçi, memur, amir, müdür hiç yolu yok ki, her beş yılda bir “acaba ne olacak sendromu” yaşamasınlar.
kışlalar doldu bugün,
Doldu boşaldı bugün,
Gel kardaş görüşelim,
Ayrılık oldu bugün,
Naçar elinden vah vah yar yar yar.
Sözleri Urfalı bir şaire ait olan bu üç kıtalık parça nida Tüfekçi tarafından derlenerek Türk halkına armağan edilmiş bir uzun hava Asker türküsüdür.
Her devre dönemlerinde kışlalara yeni askerler gelir, terhis olanlar gider. Bu dolup boşalmadan esinlenerek yakılan türkü aynı zamanda bir vaka anlatmaktadır.
Bu dolup boşalmalar her beş yılda bir, aynı parti olsun muhalif parti olsun başkanın değişmesiyle askerdekinden daha hazin ve elim, daha acıklı ve daha sosyolojik olarak Belediyelerde olagelmektedir, sadece aynı partiden az, muhalif partiden ise çok personelin boşaltılıp doldurulması olayı sabit olan değişmez bir gerçektir.
Bu olay toplumsal bir vaka olmasına rağmen henüz buna yakılan bir uzun hava her ne hikmetse yoktur.
Oysa ne ocaklar sönüp ne elim hadiseler oluyor ve ne ayrılıklar ne çaresizlikler ne dertler için için kanıyor, dört duvarlar arasında ne aile dramları yaşanıyor da, toplumun bundan gerçek manâda pek haberi bile olmuyor. Bu son seçimde saraçhanenin önünde yapılan eylemlere hep birlikte tanık olduğumuzu ve atılanların ropörtajlarını dinlediklerimizi ne çabuk unutuyoruz.
Sayın Başkana sorsanız, “Ben ne yaptım ki!” diyecektir, tamamda attıklarının yerine daha fazla sayıda adamlar aldın! Diyet borcum vardı demeyecektir pek tabi, Tasarruf yaptım da demeyecektir. Daha doğrusu kendisine böyle bir soru da sorulmayacaktır. Hasılı Konu vaka-i adiyeden geçip gidecektir.
Oysa, bir Vali yeni atandığı İl’e gittiğinde,
Bir Kaymakam Yeni atandığı İlçeye vardığında,
Bir Milli eğitim müdürü, Bir Emniyet müdürü, Bir Müftü, Bir Jandarma Komutanı, Bir Tapu müdürü, Bir Nüfus Müdürü Vs. amir ve müdürler gittikleri il ve ilçelerde;
Zinhar o kamuda buldukları personelle çalışmak zorundadırlar.
Belediye Başkanları da meclis üyeleri ile gelip, meclis üyeleri ile gitseler bu elim hadiseler yaşanır mı?
Yaşanmaz pek tabi, ama sistem böyle çalışmıyor.
Hal böyle olunca başkanlar sadece belki kanunen haklı oluyorlar.
Yani İllâ ki, ocaklar sönecek!
Gerçi diğer yandan aldıklarıyla da ocaklar tütüyor,
O zaman beddualar ile dualar dengelenir mi bilemem ancak akla şu gelir ki;
Eğer bu sistem iyiyse faydalı ise, kamuda da böyle olsun, eğer değilse bunlar kamudaki gibi olsun.
Hangisi daha insani, hangisi bizi daha terakki ettirip uzaya yaklaştırır tartışmak lazım.