27.07.2016 20:57:54

Filiz Keleş

 Bu hafta konu belli; 
DARBE Fragman mıydı?
Türkiye geçtiğimiz günlerde milli irade ve demokrasi düşmanlarının hain saldırısıyla karşı karşıya kaldı. Haince ve başarısızlıkla sonuçlanan saldırıda 20. güne ulaştık, bu kadar gün geçmiş olmasına rağmen, darbe teşebbüsünün ağırlığı üzerimizden kalkmadı. Girişim başarılamamış olmasına rağmen, hainlerin askerimizin üniformaları ardına saklanarak karşımıza çıkmaları üzerimizde etkisini sürdürmeye devam ediyor.  
Akıl fikir almıyor, hani derler ya konuşsan olmuyor sussan gönül razı değil.  Adını kaleme almaya bile tenezzül etmediğim, örgütün mensupları bu toplumun önemli bir bölümü tarafından yıllarca “alnı secdeye değiyor” diye desteklendi. Ama onlara yetmedi, daha fazlasını istemeye başladılar elbette ve kendileri dışında kimseye acımadılar. Dünya ülkelerinin karşısında korkuyla selam durduğu, tabiri caizse kandillediği askerimizi lekelediler. 
Tanklarla ve silahlarla çıktıkları yolda, elinde bayraktan başka silahı olmayan vatandaşı tankla ezdiler yetmedi kurşun sıktılar. Amirini rehin alan, milletine darbe girişiminde bulunan adı asker kendi kalleşler, 20 gündür Dünya basınında bile siz varsınız. Yazık askerimizin adını lekelemeye çalıştınız, üzerinize harcanan emeğe size inanmış insanların güvenine yazık. 
İnandığı dinin gereği hırsızlığı, içkiyi, riyakârlığı haram kabul edenler, halkın malına el koyup o malları halka karşı kullanmayı hak saydılar. İdari kadroları hırsızlıkla veya otoriterlikle suçlarken, röntgencilik ve şantaj yaptı, tehdit ettiler. 
Bir Müslüman olarak bütün bu olup bitenleri anlamakta ve kabullenmekte zorlanıyorum. Müslüman müslüman' a kurşun sıkar mı hani verdiği canı almak yalnızca Yüce Allah'a mahsustu? Tüm bu çılgınlık, gözü dönmüşlük sadece iktidarı değiştirmek amacıyla mıydı? Neden ? Ne Hakla ?
Türk Milleti bu ihanete göz yummadı, yummayacaktır. Ayağında terlikleriyle havalimanına, meydanlara koşanları gördüm ben. Sizlerde gördünüz insan gücüyle yerinden oynatılan tankları, yağan mermilere siper olan göğüsleri, 'biz 80 milyonuz dediler yarımız ölse yarımız yeter, hepimiz ölse birimiz yeter' diyenleri gördü bu gözler. 
Türk Milleti “cepte” olmadığını, “çantada keklik” olmadığını, dur denilen yerde durmadığını, saldır denilen yerde saldırmadığını, her söyleneni yapmadığını, her olaya boyun eğmediğini ve gerekirse darbeye karşı koyabileceğini ortaya bir kez daha koymuştur. 
Millet üzerine düşeni yaptı, yapmaya devam ediyor, şimdi sıra hükümette. 
Olağanüstü dönemden geçiyorken olağan hukuki düzenlemeler, karar süreçleri ve tedbirler yetersiz kalmamalı. Bu sebeple, daha hızlı ve daha etkin tedbirler için TBMM neredeyse oybirliğiyle OHAL kararını onayladı. Toplum anlayışla karşıladı.
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, 'OHAL' ile ilgili olarak ilk açıklamayı yapan isimlerden biri oldu. Açıklaması aba altından sopa gösterir cinsten olsa bile. Canikli;  “OHAL, ilan edildikten sonra hükümete çok büyük yetkiler veren bir kanun. Açıp baktığınızda okudukça tüyleriniz diken diken oluyor” dedikten sonra endişesi olan vatandaşları müsterih kılmak için “Bu yetkileri kullanmayacağız” sözü vermeyi de ihmal etmedi, yüreklere su serpti. 
Doğruydu söyledikleri çünkü; OHAL kapsamında çıkarılacak kararnameler de hayatı zorlaştırabilecek önlemler getirebilir. Dahası bu önlemler kurunun yanında yaşı yakabilme potansiyeli içerir ve önlemleri hukuk nezdinde sorgulayabilecek imkânlar kısıtlı olabilir. Temel hak ve özgürlüklere dokunulmayacağı vurgulansa da bu hakların kullanımı zorlaşabilir. 
OHAL kararının insan haklarını ve demokrasiyi korumak için yapıldığı, bu süreçte şüphesiz kamu düzeni ve güvenliği için gerekli tedbirler alınacağını her fırsatta ifade ettiklerinin de altını çiziyorum. Ancak bu dönemde toplumun bütün kesimlerinin hükümet ve siyasetçilerin güvenini artıracak düzenlemeler de yapılmalıdır.  Sivil alan genişletilmeli, demokratik istikrar için gerekli tedbirler alınmalıdır. 
Benim düşüncem; merkezi güçlendirecek kararlardan kaçınılmalıdır. Aksine çevreyi güçlendiren ve yapabilir kılan bir yaklaşım daha doğru olur. 
Bugün yaşanan devlete sızma ve yeteri kadar güçlendikten sonra meydan okumaya tekrar muhatap olmamak için merkezi idarenin küçültülmesi önemli bir strateji olacaktır.... Kim bilir !...
Belki de “Kamu Yönetimi Temel Kanunu” tekrar gündeme getirilebilir. Hatta atama, istihdam etme ve terfi uygulamalarında modern yönetim teorilerinden yararlanılarak ehliyet, liyakat ve performans ölçülerini esas alan bir yeni sistem tasarlanmalıdır. 
Son olarak diyorum ki; Her darbe vatana ihanettir, ama darbeciler bunun farkında olanlar ve farkında olmayanlar diye ikiye ayrılır.
Her şey tamam da, aklıma takılan bir soru daha var; 
Ya olanlar, daha büyük bir kalkışmanın fragmanı ise ?...

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.