18.07.2013 16:03:42

İbrahim Hakkı Damat

Son yılların en önemli terimidir “inovasyon”. Üzerine ciltler dolusu kitap ve makale yazıldı ki, kesinlikle yazılmaya layıktır. Hatta adı “inno, ino, inov” ile başlayan birçok işletme dahi kuruldu. İnovatif fikirler üretmeyi ve ticarileştirmeyi başaran devletler  önemli ölçüde kârlar elde ettiler, etmeye de devam ediyorlar. Bu da onların rekabet gücünü arttırmaktadır. 
Ülkemizde inovasyon kavramının özellikle eğitim camiasında yanlış anlaşıldığı gözlemlenmektedir. Belki de bu yanlış anlaşılmanın nedenlerinden birisi Türk Dil Kurumu'nun inovasyon  tanımlamasıdır. Çünkü Türk Dil Kurumu, İngilizce bir sözcük olan “innovation” kelimesine karşılık olarak “yenileşim” kelimesini kabul etmiştir. Yenileşim sözcüğünü ise; değişen koşullara uyabilmek için toplumsal, kültürel ve yönetimsel ortamlarda yeni yöntemlerin kullanılmaya başlanması olarak açıklamıştır. Görüldüğü gibi tanımlamanın içinde değişime öncülük etmek  gibi aktif değil; uyum sağlamak gibi pasif bir durum söz konusudur. 
Oysa dünyada oluşan inovasyon anlayışı yeni fikirleri ticari amaçlı olarak üretmek, bu vesileyle de yüksek kârlar elde etmek olarak oturmuştur. Bu da ancak var olan bir şeyin yeniden daha fonksiyonel, estetik hale getirilmesi veya bugüne kadar yapılmamış bir şeyi yapmakla mümkündür. Yani öncü olmak, değişimin, yeniliğin bizzat kaynağı olmakla mümkündür. Üretilen bir fikrin yeni olmasıyla değil; aynı zamanda ticarileştirilebilmesiyle mümkündür. Başka türlü bir ülkenin fasonculuktan kurtulması mümkün değildir.
2023 vizyonuna ulaşabilmek için siyasi liderlerin, ekonomistlerin, maliyecilerin vs. farklı stratejik yaklaşımlar sergilemekte oldukları ve bu çabalarını çeşitlendirdikleri görülmektedir. Lakin bu çeşitleme içerisine geç olmadan eğitimi de dahil etmek, eğitim camiasını ve eğitim sistemini inovatif bir yapıya kavuşturmak hayati bir öneme sahiptir diye düşünmekteyim. Bu düşüncenin gerek hükümet yetkililerince ve gerekse ilgili birçok kurum tarafından sahiplenildiğini de görmekteyiz; fakat bana göre esas mesele bu işin nasıl yapılabileceği ile ilgilidir ki, yapılacak çalışmalara altyapı oluşturması temennisi ile şunları söyleyebiliriz:
Öncelikle yukarıda da arz ettiğim gibi inovasyon kavramını ülke çapında doğru bir şekilde tanımlamalıyız. Ardından 7'den 77' ye farkındalık oluşturma çalışmalarını başlatmalıyız. 
İkinci olarak eğitim sistemine bakış açımızı sorgulamalıyız ki, zaten sorgulanmaktadır. Gördüğüm şudur ki, Allah; her bir çocuğa başka çocuklardan daha iyi yapabileceği birkaç kabiliyet, yetenek vermiştir. Maalesef eğitim sistemimiz bu yetenekleri geliştirmeye değil, sınavlardan alınan puanlara dayalı olduğu için elimizdeki en önemli kaynağımız olan gençlerimizi işe yaramaz hale getiriyoruz. Öyle ki, her dersten öyle ya da böyle geçiyorlar; lakin kendilerine, ailelerine ve milletimize yararlı olabilecek bir şey üretemiyorlar. Öyle ki, anne-baba-çocuk ellerinden geleni yaptıkları halde sınavı kazanamayınca kavga eder hale geliyorlar, belki de yaşamlarının geri kalanını da sınavdan gerekli puanı alamamanın vermiş olduğu stresle geçiriyorlar! Şu tabloyu gözünüzde canlandırın lütfen: Devlet; okul yaptı, öğretmen verdi, elektrik, su, kömür, doğalgaz verdi. Anneler; yedirdi, içirdi, yıkadı, getirdi, götürdü. Babalar; gece gündüz çalıştı, korudu, kolladı. Çocuklar; kar-kış demeden okudu, yazdı-çizdi, çalıştı, çabaladı. Sonuç: Eğer gerekli puan alınamamışsa bütün taraflar mutsuz ve stresli. Oysa herkes elinden geleni yaptıysa neden mutsuzluk türesin ki? 
Haftaya konuya devam edeceğiz. Tekrar görüşmek dileği ile...

TÜM YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.